31 Mayıs 2010 Pazartesi

singing a song to the life!

uzun zamandır görüşmediğim dostum Denizcanım'la nihayet bugün kavuştuk birbirimize!
1,5-2 aya yakın denebilen bu hasretlik döneminde çok olay biriktirmişiz, çok düşünce, çok paylaşım ve çok şey..evet "şey" diyorum çünkü hiç ara vermeden konuştuğumuz, habire birbirimize birşeyler anlattığımız o kadar çok "şey" yaşamışız ki yetmedi zaman..tadı damakta kaldı..

belki "adalar" vapuru 20 dk. erken gelmemize rağmen yoğun turist bombardımanına tutulmuş, giriş kapıları bize sıra gelmeden kapanıvermiş, bir sonraki sefer 12:00'ye kaymış ve planladığımız prog. alt-üst olmuş olmuş ve buna istinaden tüm "ada" heyecanımız ve hevesimiz kursağımızda kalmış olabilir..

-istanbul bize dar!- felsefesiyle yola devam edip, hemen başka bir prog.a ışınlanmak hiç de zor olmadı bizim için :)

önce beşiktaş'ta gizli-saklı bir çay bahçesi keşfetmiş yakın zamanda Denizcanım, oraya gittik..
serin, sakin, sessiz, ohh mis gibi!
ardından motorla üsküdar oradan da Fethi.paşa Korusu..
yine aynı dinginlik ve sükunet devam etmekte pek tabi..
ardından sıcacık-içiçe sokakları, harika ev yemekleri yapan Pita'sı, heybetli çınar ağaçlarının serinlettiği içimize ferahlık veren icadiye sokağı ve güleryüzlü esnafıyla Kuzguncuk..

tim..tim..timm..yol alır, bir güzel gün geçiririz..
geride fotoğraflarımız kalır, tazecik anılarımızla..

ben tabii akşam olur dönerim Gebze'ye..
(bunu pek istemesem de Kpss sorumluluğumun vicdani muhasebesi beni rahat bırakmayacaktı biliyorum..başka zaman için sözleşip, gözlerinin içi gülen-sıcacık dostum ve ailesini ardımda bıraktım..en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz biliyorum ;)




ada vapuru faciası'ndan sonraki ilk izlenim!

hemen ardından yapılan prog. heyecanla riayet eden iki.küçük.mutlu.kız.

deniz görünce zıplayan yeşim..


Denize karşı Deniz.


Denize karşı biz.


Fethipaşa.korusu ve aslında pek sevmediğim ama renklerini görünce içimin kımıldadığı ortancalar.



sanki son.bahar gelmiş gibi değil mi?





heeyy mafia-mumy! you look so cool :D


searching something somewhere..
WHILE SHE KNOWS EVERYTHING! ;)



Fethi.paşa'dan görüntüler.











bir istanbul günü daha böyle bitti..
kulaklarımda;

29 Mayıs 2010 Cumartesi

güzelleşen zamanlar


cheers sweet girls!
with vazgeçilmezim Lipton ice.tea mango! :)

sabah dersane için saat 7'de uyanmış ve gece sivrisinek vızıltısından bir türlü uyuyamamış olmam bugünkü enerjime ket vuramayacak kadar zayıftı.. bunun keyfini sürdüm gün boyu.
hoş, inanılmaz boğucu bir hava ve ha yağdı ha yağacak nemden tıka basa doymuş bir bulut kümesi sabahtan öğlene kadar üzerimizde dönüp durdu ve beni afakanlar bastı o ayrı ama olsun sonu güzelleşen bir gündü geçirdiğim..ben bundan memnun kaldım..hı-hı evet!


mutlu dostlarımla!

bugün Denizcanım'la aynı gün doğan Sevgili Dostum Selime'nin doğumgününü kutladık dostlarımızla..Gebze'nin en nezih(!) mekanı her zamanki Mado'da buluştuk..[teşekkürler Mado, iyi ki varsın!]
[ve, iyi ki doğmuşsun benim güzel Selimecim!nice mutlu yıllara tekrar :]
kesilen pastalar, verilen hediyeler, mutlu olan çehreler, bol sohbet-muhabbet ve tabii neş'eli kahkahalarla çınlattık her yanı..
bir de tabi canlı müzük olayımız var..[cumart.günleri hep denk geldiğimiz, aşina olmamız gerekirken bizim hala uyum sağlayamadığımız ve nötr duygu&düşüncelerle ayak uydurduğumuz çakma BKM oğuzhan modelindeki piyanist şantör abimize de teşekkürler.]
bizim bol neş'emiz kendisini, as always, pek tabii bastırdı, güzel oldu :)
aşağıdaki fotomuz bu duruma tezat olsa da biz kendimizce eğleniyorduk hehe :)



sonrasında Kadriş'ime uğradım bir ayaküstü..
halini hatrını sorayım dedim.
akşam bir düğün için hazırlık yapıyordu..
anneciği bir elbise diktirmiş, bayıldım!
(ç.kale'den geldikten sonra adam gibi bir terzi bulamadım şu muhitte. yanarım yanarım da ona yanarım.)
ben de saçlarını maşa'yla bir güzel büklüm büklüm yaptım..
ohh mis mis!
sonra bir kahve-iki dost sohbet ve bir işe yaramış olmanın dayanılmaz hafifliğiyle km.lerce yol yürüyüp eve geldim..

annecim güzel bir yemek sofrasıyla beni karşıladı..
kardeşimin aöf. ilk sınav günü güzel geçmiş, yarın Allah kerim diyor..en baba sınavlar yarınmış..
bu satırları yazarken içimden o'nun içinde bir dua geçiriyorum..

ben de yarın sevdiceğimle buluşacağım..
2 haftalık bir özlem biriktirdik yüreciğimizde..
dersaneden sonra hoopp istanbul!
önce İstanbul Modern'e geçip Murat Germen'ın Yol isimli fotoğraf sergisini gezicez elele..
(bugün gazetede gördüm haberini ilgimi çekti, gidip görmek için heveslendim..bir de işin içine fotoğraf girince tabi daha bir şevkleniyor insan:)
[sevdiceğim pek sevmez böyle etkinlikleri, sergi gezmek vb. sanatsal faaliyetler..beni kırmadan alıcak yumuk yumuk ellerinin içine minik ellerimi, gezicez mutlu-mesut!
teşekkürler, hayatımın erkeği! :]

şimdi yarın için hazırlanmam gerek..
banyo, saçlar, kılık-kıyafet, dersane için hazırlık vs. derken;
şimdi saat 22:18, 23:52'de iş tamam'dır ;)

p.s. Eurovision gecesi ana gündemi oluşturmakta belki ama benim umudum yok bu yıl..
yine de yalnız ve sevgili ülkemin başarısından yana yürek!
hadi bakalım!
bol şans Manga![ve bu kez elin ayağına karışmasın lütfen Robot hanım kızım!]

görüşünceye dek hoş kalın efenim..

28 Mayıs 2010 Cuma

sıradan.bir.gün.


dışarıdaydım..
hava beter sıcak..
sıcaktan gözkapaklarım bile japon yapıştırıcısıyla mıhlanmış gibi birbirine yapışmış, gözüme çektiğim füme-mavi karışık kalem göz çevreme iyice bulaşmışlar..
ben ben olmaktan çıkmışım, eriyip gitmişim valla!
yine de sıcak havanın ganimetleri dediğim güzellikleri görmek bu bunalımlı halleri bir nebze iyileştiriyor..
pazara gittik annemle.
aman yarebbim bu nasıl bir cümbüştür!
yaz mevsimi artık gelmiş oturmuş evimize, içimize, dışımıza her bir yanımıza..
çeşit çeşit, rengarenk meyveler ve sebzeler beni mest etti doğrusu.
kışın donuk yüzünden sıyrıldık yaa pazar yeri tam bir panayır gibi!

-daha evvelinde de söylemiştim..çok severim ben pazar.muhabbetlerini-

sebze ve meyveye boğduk kendimizi.
ben meyve çeşitliliğinde kaybolurken annem yemekle daha çok haşır neşir olduğundan sebze çeşitliliği içinde yitti gözden..
eee..yaz geldi malum artık yoğurtlu sebzeler revaçta!
canım bugün en çok da kırmızı biber ve kabak yoğurtlusu çekti..
birazdan onları da yapıcam..
güzel güzel kızartıp, soğuk mu soğuk kaymak gibi çırpılmış yoğurdu üzerine boca edicem..
"ehh yoğurdun içinde birazcık sarımsak da olsun değil mi ama?"
kokusu rahatsızlık vermeyecek şekilde ;)

az evvel de bir kısır olayına el attım..
bugün canım çok fazla şey çekiyor..hayırdır inşallah!
5 çayında kısır var menümüzde..
akşama da yoğurtlular!
ohh mis mis..

kardeşcağazım da aöf. sınavları için eve kapanmış çalışırken, ben kpss kitapları içinde boğulmuşken böyle güzelliklere ihtiyacımız var sanırım..

"break" dediğimiz zamanları yeme-içmeyle değerlendiriyoruz..yaza formda girme olayını ciddiye almıyor gibi görünsek de türlü oyun.cuklar ve mini.mini kalori hesaplarıyla günümüzü dengeliyoruz..

bugün de aslında sıradan bir gün..
yemeklerle şölene çevirmek pek mümkün ;)

ağız tadımızın hiç bozulmaması dileğiyle efenim :)
[kendimi neden E.Beder gibi hissettim?! :]

neyse.günümüzün şarkısı da şöyle olsun:

nasıl da güzeldir bu şarkı ama!
keyifle dinlemeniz dileğiyle..

27 Mayıs 2010 Perşembe

27 mayıs*


bugün pek sevgili Denizcanım'ın doğumgünü..
yakınında değilim..
40-50 km. çeker yol..

"bir koşu gidip geleyim." mesafede olsam, şu kpss belasıyla bu kadar senli-benli bu kadar samimi olmasam, aylar öncesinden hazırladığım güzellikleri çıkınıma atıp sürpriz yapsam, kalorisi düşük kurabiyelerden koca bir yaşgünü pastası yapsam, kapıyı dinngg!donngg! çaldığımda;
-kim o?
diyen sevgili Nilgül Teyzem'in sesine;
-Günaydııınnn Günayddııııınnn Günaydıııınn sizeeee!! Mutlu Sabahlaaaarrr!!! Gününüz aydın, gönlünüz hoş olsuuuunnn!!
diye şımarık bir çığırtkan kuşu edasıyla karşılık versem o da bana;
-kapı açık Yeşocanım koş gel! dese ben de merdivenleri hoppidi-hoppidi çıksam, Denizcanım'ın güler yüzüyle yıkasam kendime gelmek için 3 posta soğuk suyla yıkadığım yüzümü tekrar ve tekrar ve tekrar..

biraz gecikmeli de olsa pazartesi günü telafi edicez Kutlu Doğum Günlerimizi :)
hem benim, hem Denizcanımın "haaaayyy Dünyaaa, We're here with yuuuu!" nanikleriyle kutlayacağı bir doğum "günü" yaşayacağız!
megalomanca, bencilce ama pek eğlenceli ve bol kahkahalı birgün bizim olacak..
hmmm..bir de açık-pırıl pırıl bir deniz havasıyla pedal çevireceğimiz özel bir etkinlik ;)

doğumgünü kızı..
asil ve vakur kedi..
venüs'ün attığı zarın çifte geldiği şanslı çocuk..
günün kutlu olsun..mutlu olsunn..
biz'le olsun..
daima...
doğumgünü şarkısı seçtim hemen..sadece sana has sana özel ;)

25 Mayıs 2010 Salı

mutlak.


hayatı dialektik bir felsefeyle sorgulamamak gerektiğini öğrendim.
nar çiçeği tonda kırmızı rujumu her geçen gün biraz daha severek kullandığımı hissettim.

aynaya baktığımda, uyku düzenimi yerine oturttuğum için birkaç zaman önce genişleyen mor halkaların yavaş yavaş kaybolduğunu ve gözlerimle yüzümün canlandığına tanık oldum.

KPSS çalıştığımdan sebep kitap okumaya ara verdiğimi ve bundan yana huzursuz olduğumu, gözümün sürekli surette kütüphanemde beni bekleyen okunmamış birkaç kitaba ısrar ve inatla takıldığını gözlemledim.

[soru çözümlerindeki hızımı çok sevdiğim ktap.dostlarıma borçlu olduğumdan onlara müteşekkirim.]
annemin yaşlandıkça birazcık daha huysuz ve sorgulayıcı bir kadın olduğunu anladım.

rüyalarımı süsleyen blogger'larla her gece farklı bir fantastik maceraya atıldığımı ve bundan sebep her sabah üzerimden 1500 tonluk bir silindir yükü geçmişçesine yorgun uyandığımı gördüm.

yaşımın 24 olmasının yaşlandığım anlamına gelmediğinin ve hatta daha 24x4=96 yaşıma değin aynı hız ve tempoda bir hayat yaşayacağımın ayrımına vardım.

renkli mutfak peçetelerini, her tür kumaş desenini, mutlu ve huzurlu sabah kahvaltılarını her geçen gün biraz daha sevmeye başladım.

sevgilimin varlığından duyduğum mutluluğun hayatımdaki belirleyici mutluluk kaynağı olduğunu bildim.

küçük-büyük farketmez birşeyler başaran ve hayata kalıcı ürünler sunan insanlara olan hayranlığımın arttığını ve onları her seferinde tekrar ve tekrar takdir ettiğimi kendi kendime söyledim.

hayatımı küçük bir odada, koyu turuncu bir koltuk üzerinde geçirdiğimi ve bu koltukla aramda geçen ilişkideki samimiyeti gülümseyerek kendime kabul ettirdim..

daha çok okumak, daha çok yazmak, daha çok gezmek, daha çok görmek, daha çok
araştırmak, dinlemek, hissetmek, anlamak, dokunmak, duymak, vs. istedim.

hayatın kapısına dayadım kulağımı..
içeriden çok hoş sesler gelmekte.
büyülenmiş olabilir miyim?

hayata inat seviyorum hayatı!
bugün bunu bir kez daha öğrendim!

24 Mayıs 2010 Pazartesi

merhaba ben "cool.can" ya sen?


insanoğlu ve insankızı..
varoluşun harika birşey!
diğer tüm canlılardan seni ayıran milyonlarca özelliğin var..
iyisin, hoşsun, güzelsin. [çirkin olsan da artık çirkinlik diye bir kavram yok!üstünü pekala kara kalemlerle kapatıp, bembeyaz daksillerle sis perdesinin altına gizleyebilirsin. evet evet sen bunu yapabilirsin!]
gülersin, konuşursun, düşünürsün, fark yaratırsın..
canlılar aleminin en baba kralısın sen!
farkındalığının tadını sömürürcesine çıkarmalısın!
eee hakkındır!
ne de olsa sen bir -insan-sın!
dikkat et de fazla böbürlenip şişmeyesin..
denizde hızını alamayıp uzaklara açılma gafletine düşen deniz yatağının havası boşalınca düştüğü zavallı,biçare,kimsesiz hallerde kalırsan pek üzülürüm bak sonra!
uuuu..kıyamaaamm!
yazık oldu garibe feryatları işitilmez olur ardından..
amman dikkat et!

çok kızgınım ve gerçekten çok kırgınım..
kime, neye, niçin peki?
tabii ki insanlara, insan olduğunu sananlara, insanlıktan nasibini alamayanlara, insansı yaratıklara, üzerine insan kostümü geçirip ortalarda dolanan şaşkın ve aptal ayaklılara, insan olmayı hiç bir zaman haketmeyecek ve benimse böyle kafama takıp kendimi üzdüğüm varlıklara..vs.

herkes haddini bilerek konuşsa keşke.
herkes karşısındakine saygı gösterse de muhatap aldığı kişiyi önemseyerek, kullandığı cümleleri ölçüp-tartıp-biçip-şekillendirerek konuşsa.
kimin kimden üstünlüğü var ki şu alemde söyleyin Allah aşkına!
bu böbürlenme, bu kendini beğenme, bu herşeyi ben yarattım havalarında dolanıp durma da neyin nesi?

kimse senin gibi düşünmek zorunda değil, tıpkı senin hoşlandığın şeylerden hoşlanmak, senin sevdiğin yemeği sevmek, oynadığın oyunu oynamak, gezdiğin yerleri gezmek, dinlediğin şarkıları dinlemek, yaptıklarını yapmak, hissettiklerini hissetmek, sahip olduklarına sahip olmak zorunda olmadığı gibi..
dışarıdan tanımadığın biri hakkında kanıya varmak, onun hakkında yorum yapmak, onu kendince hor görmek, aşağılamak, dalga geçmenin de sınırına aşmak gibi mevzular çok kolay tabii ki..peki hiç tanımadığın biri senin hakkında böyle düşünse ne hissedersin?
bir nevi empati durumu yani..
eminim sen de benim içinde bulunduğum öfkeyi iliklerinin en kuytu kıvrımlarına dek elektrik çarpmış hissiyle duyumsarsın..
öyle ifrit bir durum yani!

kimse bilmez ben kimim, neyim, neciyim, hayata bakışım nasıldır, neyi dilerim, ne isterim, nerden gelmişim, nereye giderim, nasıl bir hayatım var, nasıl bir ortamdan gelirim, vs.
ahkam kesmek basit..hem de çok basit.
ama belli bir saygı sınırı var ki aşılması durumunda bu kişiye hakaret boyutuna varır.

kimseyi sevmek zorunda değilsin..
yeni tanışmış olabilirsin ya da sadece eyvallah etmediğin sıradan bir tanışın olabilir ya da aynı ortamda çalıştığın patronun, iş-okul-mahalle arkadaşın, ailenden herhangi biri..
kişiye duyulan saygıdır sözkonusu olan.
onun hayat sınırındaki hassas çizgiyi aşmadan edebinle davranmak senin kişiliğinin oturmuşluğudur..
özbenlik saygının gelişmişliğidir.
kendini gerçekleştirmiş insan modeline en güzel örnektir.

ama yapma!
kimseyi düşündüğü şeyler yüzünden [dinlediği müzik, giydiği kıyafet, izlediği film, savunduğu düşünce, vs.] yüzünden ağır ve hunharca yargılama..
saygı duy, saygı gör!

kişiliğime yapılan her türlü hakaret beni yerin dibine sokar.
haketmediğim sözler, beni tanıyıp bilmeyen "böyle insanların" -ki gerçekten insan demek gelmiyor içimden!- aptalca ve kendini birşey sanarcasına söylediği her bir söz beni ne olursa olsun derinden yaralar.
muhatap almamak en güzeli elbette..

ama gerçekten kimi zaman -enayilik- mertebesine varan iyi niyetlilik ve merhamet duygularım şuan fec'i derecede kızgın ve kırgın olsam da yine "insan"lara haketmediği değeri vermeye devam edecek.

farkındayım..
evet farkındayım..
herşeyin farkındayım..
ve içimdeki iyi.mutlu.kız.çocuğu artık büyümeli!
içimin tırnak çentiğiyle dolmuş duvarları artık yenilenmeli, tazelenmeli..
soğukluk mu?
olsun, ondan olsun..

çatık iki kaş, eyvallah etmeyen tavır ve davranışlar, kendini hayatın merkezine alıp geri kalanı önemsememece, sadece kendini beğenmece,hayatı ti'ye almaca,hedonist bir yaklaşımla an'ı yaşamaca, zevk-ü sefa etmece..
yeni oyunumuz bu olmalı..
bu oyunda kazanan ben olmalıyım!
bunu ne kadar başarırım bilmiyorum, bilemiyorum ama başarma isteğim tabiatıma baskın geliyor!

-meli,-malı,-meli,-malı..etc..

bu şarkıyı yalnızca kendime armağan ediyorum!!

23 Mayıs 2010 Pazar

time-out!


boğazımda bir kaç gündür hafif şiddette bir ağrı ve ciğerlerimden avuçlarıma dolan öksürük [ki öksürük demeye bin şahit ister..veremli hastalardan beterim!] parçacıklarıyla geçiyor zamanım.
çok yoğundu geçirdiğim şu 2 gün.
sabahtan kalk dersaneye git, ardından dost buluşması yaşa.
sonra bir yakının kına gecesi-düğünü-davulu-zurnası derken..gözlerim yeni bir hafta başlangıcı için pek de olumlu sinyaller vermiyor..(iki topak kan çanağı)
dinlenmem gerekiyor..
yarın malum sabah erken kalkıp yürüyüşe gidicem..
ardından kahvaltı..
ardından ders çalışma halet-i ruhiyesi!
ve bu durum yaklaşık olarak 1 ay 19 gün devam edecek..

sağlıklı ve dengeli beslenme.
düzenli uyku.
spor.
hem sınav hem de yaz için başlıca elzemler benim için..

sevdicek son zamanlarda, yemeklerimdeki porsiyon ve öğün genişlemesini sürekli söyleyip durdukça istemeden kendimi kilo almış gibi hissediyorum. halbuki tartı.kardeş her zamanki kilomu gösteriyor gözümün içine baka baka..ben de diyorum "problem nerde ozaman?"
işin içinden çıkamamakla birlikte yaza daha fit girme hissiyatıyla yürüyüşlere başlama zamanımın geldiğine inanıyorum..yarın ideal zaman'dır!
rastgele!

yorgunluğumun dışında herşey yolunda gidiyor..
bir de son zamanlarda kültür/sanat etkinliklerinden uzak kaldım..
bunun sıkıntısı var içimde..eteğimden çekiştirircesine huzursuz ediyor beni..
kpss belasını atıversem üzerimden dalıvericem her türlü etkinliğe..
şimdilik yalnızca "ordaaaa bir Gebze var uzaktaaaa!" diye melül bakışlarla sesleniyorum soprano tonundan..

buaralar bol bol dinlediğim bir sesten güzel bir şarkı armağan edesim geldi..
tüm gönül dostlar'ına gelsin ;)
[yazıvermek bu olsa gerek..7dk.da hazırlanan bir blog kaydı..iyiymiş!]

20 Mayıs 2010 Perşembe

koyu sarı.

dün sabah erkenden çıktım yola. istikamet esenler/otogar. sevdiceğimle dostlarım sevtap ve ahmet karşıladılar beni. sonra ver elini Sarıyer/garipçe köyü. mis gibi bir kahvaltı yapmaya.
hava da sıcak-soğuk arası bulutlu ve biraz da nemli. açık hava kahvaltı için -bence- gayet ideal bir tad. şarkılar söyleyerek ve bol bol konuşarak -özellikle de ben!- tıngır.mıngır gittik..

üçüncü boğaz köprüsünün geçeceği yer olan garipçe köyünde belki de yapabileceğimiz son birkaç kahvaltının tadını zevkle ve yavaştan alarak ve yine elbet tıka.basa doyarak yaşadık.
açık hava mis gibi. 19 Mayıs tatili sebebiyle insan kalabalığından nasibini almış ama yine de bu curcuna içinde balıkçı kasabası kokusunu içlerimize çeke çeke misafir ettiğimiz harika bir sabah oldu bizim için.

gidip-görülesi çok şirin ve güzel bir yer bence garipçe.
sarıyer'den köy sapağına kadar gelen otobüsler mevcut. zaten köye inen yolda sabahın nemli tazeliğinde güzel bir yürüyüş harika gelecektir..karından gelen -gurul.gurul-ların büyüyüp yakanızdan asılması işten değil :)
ama değer mi bence bal gibi değer!
açık büfe kahvaltı..sınırsız çay - ki bu olayı pek seviyorum- masalara gelen ekstralar, güler yüzlü ve ilgili personel, sıcak ekmek derken bence hoş bir sabah için keyifli bir mekan..tavsiye edilir mi?
tabii ki en sağlamından..
hele ki bu yeni köprü meselesinin temelleri atılmadan bence bir koşu gidip tadılmalı bu güzellik :)

biz kahvaltımızı yapıp çıktık dönüş yoluna..
çünkü; araba sorunumuz vardı kalabalıktan sebep..dağa-taşa-kıra-bayıra karışamamış olmanın üzüntüsünü duymadım desem yalan olur ama olsun dedim..yine geliriz..

yolda inekler, koyunlar, örtülerine sarınmış yaşlı teyzeler, kırmızı yanaklı amcalar gezinip dururken, böylesi dokunulmamış köy doğallığından arabamızı sürerek geçerken, açık pencereden mutlu gözlerle bu tabloyu seyrederken içimdeki minik kıpırtıların tasvirini yapaman..öyle güzeldi işte!

garipçe'den sonra dedik hadi bir de gelmişken Rumeli feneri'ne uğrayalım.[rumeli kavağı]
ben bundan önce Anadolu Kavağı'na da gitmiştim ve bay-yıl-mış-tım!
rumeli kavağı da güzel ama bence en güzeli Anadolu..
karşıya geçip mutlaka gidin diye sıkı sıkıya tembihlerim..boğazın o akışkan suyunun enginliğini seyrederken kaybolup gitmenin gerçekten tarifi yok..
rumeli'de de benzer güzelliği yaşamak mümkün..Karadeniz'e açılan kapıyı aralar gibi bir duyguya kapılıyor insan..ha-ri-ka!

oraya da bir uğrayıp ayrıldık garipçeden..Sarıyer sırtlarından geldiğimiz gibi tıngır.mıngır indik.
yolda, film ya da reklam çekimiydi sanırım, birine denk geldik..Şener Şen ve Cem Yılmaz'ı da görmüş olduk günümüz tam şenlendi hani ;)

Garipçe'nin güzelliğine doymak için fotoğraf çekmeyi bir kenara ittim..
elimdeki sadece bir kaç tane kareyi paylaşayım istiyorum :)

bir de gitmeden sabahtan beri bilmem kaç kez dinlediğim şu şarkıyı koyayım usulcacık diyorum :)


Sarıyer sırtlarında Boğazın alacaya bulanan görüntüsü ve ben.


Rumeli Feneri.


Rumeli Kavağı'ndan Boğaz'ın Karadeniz'e açılan kilitsiz kapısı.

tekrar Sarıyer'den Boğaz.
son zamanlarda yapılan son gezimdi.
bundan sonra Kpss Kampına giriyorum.
10 Temmuz'a kadar daha pek bir etkinliğim olmayacak.
tek Denizcanımla bir Adalar serüvenimiz olacak (^^) hi-hi!
sonrası, inekleme modunda geçen 1,5 aylık bir süre..
sonu güzel bitecek inşallah.
bu duruma istinaden blog yazılarım da sekteye uğrayacak..
olsun..
öyle ya da böyle buluşuruz tekrardan..
görüşmek üzere sevgili bilok ve güzellikler! :)

18 Mayıs 2010 Salı

dem.

bir Çanakkale faslı da böyle bitti işte..
deli-dolu.
az uyuduk, çok gezdik.
içtik, eğlendik.
özlediğim şehrin anılarıyla kaynayan sokaklarını arşınladıkça gözlerimde biriken yaşları, gözlerimin içine hapsettim..bir başlasam sonu gelmezdi bilirim..
çok özlemişim çok!
hala orada olan dostlarımı, hocalarımı, tanıdık yüzleri, ç.kale eşrafını..herşeyi ve herkesi.
bu sondu biliyorum.
yine gideriz elbet, ç.kale'den geçilmez geçilemez..
amma velakin bu güzel ortam bir daha biraraya gelemicek bunu çok iyi biliyoruz..hepimiz farkındayız.
çok duygusala bağlamadan birkaç tane sona yaraşır fotoğraf koymak istedi gönül..
güzel ortamımızdan son nağmeler..
demlenmiş tavşan kanı tadında bir dostluğun sıcaklığıyla.















çanakkale'ye ve dostlara ithafen kaç gündür dilime dolanan bu şarkıyı paylaşmak istiyorum.. hoş dinlenceler efenim :)

charles aznavour/she

Çanakkale vol.III- ve Tanrılar, ASSOS'taydılar! :)

rüzgarın bıçak gibi esip geçtiği birgünde düştü yolumuz Assos'a..mitolojik çağlardaki tanrıların haykırışlarını işittik assos tepesinin zirvesinden..yine anlaşamadıkları bir konuda atıp tutuyorlar, bağırış haykırış içinde birbirlerine öfkeleniyorlardı..ve yeryüzüne durmadan nefeslerindeki şiddeti üflüyorlardı..

bizler de bu nefesin rüzgarıyle dans ediyorduk çılgınca..kısa filmler/klipler çekiyorduk..onlar birbirlerini yiyedursunlar..bizler eğlenceli fotolarımızla göz kırpalım Assos'tan ;)


behramkale'ye az kala el salladık uzaktan ona!


assos'un sahili..harika bir manzaraya eşlik eden bu mini.minnacık kasaba sıcacık..





herşey sadece bu minik iskele'nin ardında kurulan taştan tarihi yapılarla sınırlı..
olsun yetiyor da artıyor bile..denizi arkamıza aldık mı gerisi teferruattır bizim için :)



Assos/behramkale köyüne uzaktan bakış.

hava -beter- rüzgarlı ve soğuk olduğundan denizin kendine sakladığı o turkuaz mavi rengini göremedik :(


köylülerin açtıkları sergilerde birbirinden güzel objeler ve çeşitli el işlemeleri var..
hayran olmamak elde değil!
bu yazmalardan bir tane de sevdicek aldı boynuma taktı..çok seviyorum da :)

papatya tacımı da çok sevdim!

içten güzellik.



238 metre yüksekliğe inat bir de kendimizce uçuşa geçtik..
ida dağı'nın [kaz dağları] tepesinden bizim oyunlarımızla eğlenen tanrılara erişebiliriz umuduyla ;)




rüzgar dinlencesi.

ege suları ayaklarımın altından midilli'ye doğru akışta.





m.ö. 530 yıllarından günümüze gelen Athena Tapınağı'nın kalıntıları.
yunan mitolojisinde Athena Zeus'un kızı olmanın yanısıra bilgeliği, el sanatları ve zanaatın koruyucusu olarak da bilinmekte..bu kalıntılarda çok nadir de olsa el işlemeleri ve kabartmaları da görebiliyoruz..ama daha çok sütun kaideler ön planda..akşam güneşin batışını romantik romantik seyretmek için harika bir yer! :)


papatya taçlı kızlar kendileri ve sevdikleri için dilek ağacına çaput bağladılar :)


ve köyden gözüme çarpan güzel ayrıntılar.












bu harika kolye tam 200 milyon yaşındaymış.
o kadar beğendim ki!
bir an gözümün önüne,boynumda asırlık saltanatını sürercesine vakur bir edayla sallandığı an geldi..
ve içimden dedim ki şimdi çalışmak, kendi paranı kazanmak, ve bu değerli taşa hakettiği değeri vererek boynunda layıkıyla taşımak vardı!
-birgün o da olacak elbet-












Ç.kalemin yoksul köylü kızları..
canım eridi gitti parmaklarımın arasından..
öyle çok duygulandım!
gönüllerini hoş ettik ama kekik ve yazma aldık onlardan..ölye mutlu oldular ki yanakları kırmızı kırmızı gözleri ışıl ışıl..
mutlu ettik, mutlu oldular, mutlu olduk.

satırlarım şimdi ç.kale'ye dair son bir post'a doğru kayıyor..
Assos faslımızı da keyfle bitirdik! :)