31 Temmuz 2010 Cumartesi

nefesini tut ve şimdi atla masmavi sulara! ilk durak cundaa! :)


10 gün dedik bir de bakmışız ki tam 16 gün tatil yollarında kalmışız.
bundan şikayetçi miyiz peki?
elbette ki hayır! bilakis fazlasıyla müteşekkiriz ;)

sevgilinin minik kırmızı arabasına atlayıp şarkılar-türküler söyleyerek, espriler yapıp saçma sapan detaylarla dalga geçerek, hayatı "ti"ye alıp gülüp eğlenerek ege'ye ve sonra güneye, daha da güneye en güneye inerek kendimizi mutlulukla dolu bir tatilin koynuna attık..

o tatil öyle güzel geldi ki bize!
tenimiz önce kızardı sonra karardı en sonunda bronzlaştı.
yüzümüz önce aydınlandı sonra parladı en sonunda ışıl ışıl ışıldadı.
gözlerimiz önce şaşırdı sonra hayran kaldı en sonunda aşık oldu bay-yıl-dı-!
ve bizim gönlümüz kalbimiz yüreğimiz tam anlamıyla EGE'de kaldı!

ne söz söylesem ne desem dillendirsem kifayetsiz gerçekten.
hayatım boyunca yaptığım en hakiki tatil bu oldu!
bir ilk'ti ve inşallah bundan sonra daha pek çok kez tekrarlamak nasip olur..
16 gün pek çok kişi için uzun soluklu olsa da bu sürenin yine de benim için tadı damağımda kaldı ;)

şimdi çektiğim onca videoya ve yaklaşık 15GB'lık fotolara bakınca bu tatlı ve keyifli rüyanın sona ermesine içten içe öyle çok üzülüyorum ki :(
gelecek yıl daha da güzelini yaşamak nasip olsun diyorum..

tatil rotamız sırasıyla Ç.kale/ayvalık-cunda adası/bodrum ve son olarak antalya'ydı.
hepsini tek bir postla yayınlamam mümkün olmadığı için ayrı ayrı postlar hazırlayıp yayınlamanın benim için daha iyi olacağını düşündüm.
bu sebeple ilk durak Cunda adasından başlıyorum blog yazıma..

çektiğim fotoları paylaşmaktan ve altlarına hissettiklerimi yazıp yayınlamaktan mutluluk duyarım efendim (^^)


sevgili ZuZum'un Ç.kale'de olmasından istifade edip bir gece orada konakladık..hem dostumla sohbetin keyfini sürdük, hem Ç.kale'den taze bir nefes çekip öyle başladık tatile :)


kaz dağlarından aşağılara inerken arada soluklanıp bu eşsiz manzaranın keyfini sürdük durduk :)


kırmızı kurdelalı olmasa da siyaha beyaz puantiyeli hasır bir şapkam var artık benim! :)


Cunda Adası'nda etkilendiğim güzel mekan -Ayna Cafe-
tavsiye edilir ;)
karanlık çökünce Ada sokakları daha da cıvıldıyor ışıldıyor kımıl kımıl kımıldanıyor ;)



ve öyle güzel bir lezzette ki ada'nın zeytinyağları insanın fırından sıcacık çıkan mis kokulu ekmekleri bandıkça banası geliyor..hele bir de kekikle şenlenmişse değmeyin o mis gibi tadın keyfine! :)




"kırmızı" isimli bu minik ve otantik dükkan hakkında daha önce bir dergide bir yazı okumuştum
.2 kız kardeşin işlettiği bu minik dükkan gezilip görülesi özel hediyelerin alınabileceği nadide bir yer bence..



akşam olunca kendimi attım tezgahların olduğu yere ve hoşuma giden minik detayları çektim durdum ve çok keyif aldım yaptığım bu işten :)






Aşk-ım Memnum her yerde! :)



sevgilinin sabah sabah şirin olanına kurban olurum ben! :)


Burası da Karadeniz Pastanesi..içi çok güzel! Kahvaltısının kalitesi ve lezzeti de çok iyi!


Ayvalık'a gidelim, yat turuna çıkalım, mis gibi serin koylarda denize dalıp güneşlenelim! :)



ben.o.













Ne şanslıyız ki adaya gittiğimiz zaman Cunda Müzik Günleri'ne denk geliyordu ve 3 gece boyunca müzik keyfi yaşadık. En çok da Serkan Çağrı'nın konserinde coştuk eğlendik. İyi bir klarnet ustası ve sanatçı.
"Bu fasulyaaa 7,5 liraaa!" deyiverip durduk gari ;)

Serkan Çağrı.
bir dinleyin.



Cunda-Çataltepe Plajı.
Çok sessiz sakin ve kirliydi denizi ne yazık ki :(







Bu nasıl güzel bir gelenek'tir!
-sünnet olayı'ndaki şaşaa'yı ve abartıyı kastetmiyorum yanlış anlaşılmasın!-
Bir sünnet çocuğu at üzerinde adayı turluyor sessiz sedasız..
çok etkilendim!


ben.o. II


soldan sağa kardeşim ve sevdiceğim ve suda yaptıkları akrobatik hareketler! :)


Cunda'nın 3 şeyi meşhurdur:
kedisi, keçisi ve delisi.
biz kedisiyle karşılaştık.


gölgeler.


2 yıl sonrası için yapmayı planladığımız düğünümüze hazırlık babında -düğün pozlarımız-dan sadece bir tanesi ;)



Cunda'nın tarih kokan sokakları..
Hele kapılarının o estetik yapısı yok mu?
işte ona hastayım.
ama onlarca kapının kolajını sonraya bıraktım..daha özel olsun diye.
başka bir zaman postlarım ;)



Ada'nın taa tepesinden güneşin batışını seyretmek gerçekten muhteşem! :)



incik.boncuk.


ve Adanın en sevdiğim lezzetiyle sonlandırayım bu yazıyı.
aslında Ayvalık'ta sarımsaklı, Şeytan Sofrası, Cennet Tepesi gibi daha pek çok yere uğradık fakat sevgili fotoğraf makinemizin şarjı bittiğinden orada yalnızca cep telefonlarımızı kullanmak zorunda kaldık. Görüntü kalitesi kötü olduğundan paylaşmak istemedim.
Belirtmeden geçemiciiimmm :)
Sırada Efes/Meryem.ana ve Bodrum fotoları var.
20 günlük suskunluğumun açılışını Cunda'yla yaptık.
Devamı da aynı eğlenceli ve keyifli hızla gelecek ;)
Şimdilik.. görüşmek üzere!

14 Temmuz 2010 Çarşamba

la la la yeşocan tatil yollarında! :)


10 günlük bir tatile çıkıyoruz!
ege yolları bizi bekler..
önce cunda adası/ayvalık ardından oo.. bodrum bodrum nağmeleriyle ineceğiz biraz daha güneye doğru!
1 yıllık yorgunluğu ve stresi bir güzel atıp, ekstra deşarj olup geri döneceğiz!
cebimizde her zamanki gibi biriktirdiğimiz birbirinden güzel anılar ve fotoğraflarla!

HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLSUN!
tek temennim..hepimiz için :)
görüşmek üzere!

11 Temmuz 2010 Pazar

şimdi kıpırdanma vakti! :)


çok uzun zamandır gerçekten kötü diye nitelendirdiğim bir psikoloji içindeydim..sınav stresi, günde yaklaşık 12 saatlik bir ders çalışma temposu, aile ve sevdicekle yaşanan tartışmalar, içinden çıkılmaz durumlar, ölümler, derinleşen ve gün geçtikçe içime daha da gömülen düşünceler, vs. derken kendimi bambaşka bir kalıba sokmuştum..

nerede o cıvıl cıvıl, eğlenceli, şen-şakrak, keyf dolu yeşocan nerede böyle tüm kötü yanlarıyla tırnaklarını çıkarıp hırlayan ve sevimsiz, şirret, nalet kız.
neyse ki bir nebze sıyrıldım şimdi bu haleti ruhiyeden.
daha iyiyim, daha keyfli ve daha rahat.

sadece Ösym'nin hala açıklamadığı sınav sorularının yoğun merakı ve sabırsızlığı var..yarın açıklanacakmış. akıbetim hakkında bir kanıya varabileceğim böylelikle..

dün 8 aydır beklediğim büyük gündü..
sabah saat 9'da ilk oturuma girdim. gaaayeett güzel geçti. epey keyiflendim. sevdicek Onur geldi arada yanıma saat 2'ye dek benimleydi..sonra 2 buçukta ikinci oturuma girdim. ilk oturum kadar keyiflenemedim pek tabii. hatta moralim o kadar bozuldu ki her soruyu ÖSYM'nin tüm sülalesini selamlayarak cevapladım resmen. son yıllarda [2008 de dahil!] çıkmış en kazık, en yoruma dayalı, en alakasız sınavdı diyebilirim.
ağlamamak için zor tuttum kendimi sınavdan çıktıktan sonra.
bu muydu dedim. bunca emeğim bu salakça sınavla mı ölçüldü şimdi diye hayıflandım durdum.

şimdi merak ettiğim tek şey soruların cvplarının ne olduğu..ağustos ayına dek direkt sonucu bekleyemeyeceğim tıpkı bundan önceki sınavlarımda yaptığım gibi cvplar yayınlanır yayınlanmaz o 120 soruya bakıp doğru-yanlış hesabı yapacağım. yoksa içim rahata ermeyecek.

sınav için hazırladığım [belki zaman zaman aksattığım] çalışma programım gerçekten ne işe yaradı pek bilemesem de, benim bu sürede çok yoğun bir emek harcadığım gözardı edilemez. gezdim, dolaştım, eğlendim, coştum ama "çalışma" gibi zaruri bir sorumluluğu sonuna dek yerine getirdim. bundan yana hiçbir vicdani rahatsızlık duymuyorum. en azından ben elimden gelenin "en iyisini" yaptım diyebiliyorum ama gerçekten ortada yapılan aptalca bir dengesizlik söz konusu olunca insan ister istemez sinirleniyor..neyse diyorum içimden "cık.cık"layarak. bekleyelim sonucu ve görelim ne olacak ne bitecek.

şimdi artık tatil moduna girme zamanım!
çarşamba günü ege sahillerine doğru bir rota çizdik heyecanlı heyecanlı yola koyulcaz!
cunda adası bizi bekler!
gönül biraz daha güneye inmek istiyordu [kuşadası,efes,şirince, gökova tarafları, vs.] ama bunu gelecek yıla erteledik..cunda bize daha iyi gelcek..en azından bu yıl böyle olmasına karar verdik.

şimdi odamı ve evi adam gibi bir hale yola koyup sonra mutlu mutlu bavul hazırlığına girişeceğim. havlular-bikiniler-tiril tiril elbiseler-parmak arası terlikler-incik/boncuklar-mini şortlar-ve daha onlarca ıvır zıvır şey!
çok güzel yaa!
seviyorum tatil hazırlıklarını ben, çok hem de!
artık eski enerjime kavuşma vakti geldi..
tutmayın beni! :)

9 Temmuz 2010 Cuma

iğneden iplik.

maltepe orhan gazi lisesi.
sabah saat 9:30.
sonra ara ve ardından tekrar saat 14:30.
8 aylık çalışma sonunda kendini gösterecek.
elbette bu bir kıstas değil geleceğimle ilgili.
sadece o'nu açan elzem bir kapı işte.
hazırım.
hem de manen ve madden her türlü.
heyecanım sıfır.
çok şükür ki böyle!
ehh artık ergen heyecanlarını ve streslerini ardımda bırakalı
aşağı yukarı bir 7-8 yıl oldu.
gayet serinkanlı bir şekilde giricem sınava ve sonra çıkıcam.
yüzüm gülecek inşallah.
çok gülecek.
buna inancım tam!
hadi o zaman!
yolun açık olsun yeşocan!

ps.bu 8 aylık dönemle ilgili uzun bir yazı yazmam gerek..içimdekileri dillendirmem, yazıya dökmem, sınav sonunda şöyle iyi bir boşalmam gerek..bir dahaki yazımda bahsederim uzuuunn uzun..şimdilik hoşçakal.

4 Temmuz 2010 Pazar

3 gün.


3 gün.
koskoca 3 gün.
ne aranıyorum, ne de merak ediliyorum.
öylesine kendi halime bırakılmışım.
öylesine darmadağın.
ağlıyorum.
hem de öyle çok ağlıyorum ki!
insanın kendi gözyaşlarında boğulması ne demekmiş bunu çok iyi anlıyorum.
yumruklarımı ısırıp, duvarları tekmeliyorum.
kendimi tanıyamıyorum bile.
bu kim?
bedenimi istila eden bu çaresiz ve mutsuz kimlik kime ait?
bu ağlamaktan şişmiş gözler ve yanakları ıslanmış surat,
bu feri kaçmış pırıltısız göz bebekleri,
ısırılmaktan kabuk bağlamış dudaklar,
gülmeyen bir yüz,
hep ağlayan ve yine hep ağlayan bir ben!

beni böyle mutsuz etmeye kimin ne hakkı var ki?
ve kendisi için gözyaşları döktüğüm bu kişi nasıl bir vicdana sahip?
benim böyle olduğumu bile bile beni yalnız bırakmaya devam ediyor..
ne bir ses, ne bir belirti kendine dair.
bir yerlerde acı çektiğimi ve gerçekten kendimi paraladığımı bildiği halde
sessizce acı çekişimi seyretmekten zevk alan bir kötü adama dönüşüyor gözümde!
ihtiyacım olan şu kahırla geçen zamanların çetelesini kim tutar bilemiyorum
ama yaşadığım şu 3 gün bana cehennem azabından daha beter geliyor!
içi yanar ya insanın her nefeste
işte aynen öyle yanıyor içim.
sanki bir can eksildi benden
sanki bir canı uğurladım ebediyete..
acım işte bu kadar büyük!
acım işte bu kadar can yakan türden!

sebebi ne olursa olsun ben isterdim ki engin bir hoşgörüyü yanına almış bir adam gelsin bana desin "ben burdayım..hep yanındayım!"
sarsın beni, kucağında uyutsun hatta!
gözyaşlarımı elleriyle silsin dayasın yanağıma yanağını sıcaklığını hissedeyim..
öyle güzel sözler etsin bana..
ruhumu okşasın en pamuk hisli elleriyle..
ve hatta şarkılar mırıldasın..
güldürsün beni..

"bana ellerini ver,
hayat seni sevince güzel,
sana ömrümü verdim ey nazlı güzel!"

diye diye kulaklarıma dayasın dudaklarını..
ben o gül dudaktan dökülen her bir sesi yudum yudum çekip yutayım içime..
ama yok.
uzun bir sessizlik..
sözde kendimi dinlediğm rest çektiğim bir sessizlik..
evet kendimi dinliyorum!
her ağlayışımda haykırışımın ve iç çığlıklarımın içimde açılan vadilerdeki yansımalarını dinliyorum..
kulaklarım uğulduyor çınlıyor da bir tek "o" bilmiyor işte benim ne menem hallerde olduğumu.

"ben böyle bir adamım!beni böyle kabul edeceksen et, etmeyeceksen de ne sen daha fazla benim zamanımı çal, ne de ben senin!" demek zaten bu aşk'ı içte-dışta-her bir surette bitirmişsin demektir. en son tartışmada söylenen bu sözler beynimin içinde milyonlarca kez yankılanıp durmakta şu son 3 gündür.

yine aynı şeyler, yine aynı sebepler, yine aynı mutsuzluklar.
iletişimsizlik dizboyu.
biliyorum ki gururumu ayak altına alıp ben "alo" dediğimde suçlu olacağım..suçlanıp yine aynı replikle kahrolacağım!
ama benim öyle büyük öyle büyük ve yine öyle büyük bir sevgim var ki!
rest çekmiş gibi görünsem de benim sevgimin ağırlığı yine beni ayaklar altına alır da çaresiz ve umutsuz hallerde yalvarırım..
evet yalvarmak.
ne kadar çaresiz ve acımasız bir hal öyle değil mi?
ben sevgim için yalvarırım.
ben sevgim için köle olurum.
ben sevgim için canımı ortaya koyarım.
yeter ki dil açılsın ,
dil konuşsun ,
dil susmasın.

çok beter yanıyor yüreğim ve artık dayanamayıp yazmak istedim içimde biriktirdiklerimi.
belki tek taraflıyım.
belki can sıkıcıyım.
belki bencil ve dik kafalıyım.
ama içim der ki;

"beni bilen bilir de, bilmesini istediğim beni bilmez!"

kendimi iyi hissedinceye dek yazmıcam artık.
hoşçakal!

uçurtma.

en sevdiği renk mor olan kadın,
en sevdiği kelime "asi"
en sevdiği oyun incitmek beni
Hıncı çocukluktan kalma yara izi
Zamanı, yaralarla ölçen kadın
Geçmişiyle kavgalı
Tanrı'ya sığınan kız çocuğu geceleri
İsyankar gündüzleri..

İpleri dolaşmış uçurtmalar misali
Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı
Ne gidebildik kendi yolumuza
"Rüzgarda savruk, başına buyruk"
Senle ben...

Kırdığı kalpleri dizmiş ipe
Gene de en büyük zararı kendine
Ayak izlerini kuşlar yesin diye
Ekmek kırıntıları bırakır geride
En sevdiği ses,
çocuk sesi..
Oysa, anne olmayı istememiş
Yıllar var ki kendi
Hiçbir zaman kök salmamış ki
Sırf birgün çekip gidebilmek için!

Kaç gece göğsünde uyuduğum kadın
Hep tek başıma uyandım..

2 Temmuz 2010 Cuma

ve içimden bir ses yükseldi: SUSSS!!


kızdım kendime!
kızdım O'na!
bir -huzur- kelimesiyle başlayan polemik kırılmış bir avuç kanayan kalbe dönüşüp ayaklarımın dibine düştü..

oysa ki benim istediğim sadece güzel bir temenniyle gönlüme huzur katmaktı..
evet huzur'du..
çünkü buaralar o huzura öyle ihtiyacım var ki benim!
ne anlatsam anlaşılabilirim ne de hissedilebilir..
öyle yalın ve öyle içime bulansın..
yüreğimin duvarlarına sürtünerek yavaş yavaş tam orta yerine çöküp kalsın..
ve dudağında çocukluğumdan kalma güzel bir ninni'yi mırıldansın..
öyle istiyorum işte..

yavaş..usul usul..

O'nun dudağının altında gizli kalmış gamzelik çukurlara girip uyumak, uyumak, uyumak ve tüm yorgunluğumdan, bitkinliğimden, alınganlığımdan sıyrılıp Huzur'la dolu bir rüyada onunla 7.tepenin ardındaki kırlarda papatya toplamak istiyorum..

O kendi elleriyle papatyalardan taç yapsın, turuncu saçlarıma yüzünde kocaman bir ışıltıyla ve baba kokusuna bulanmış yumuk yumuk elleriyle taksın..
ben de yaramaz ama o anda uslu bir küçükhanım sadeliğiyle O'nun gözlerine pırıl pırıl bakayım..
sonra sarılıp kırlara uzanalım istiyorum..

romantik bir tablo'yu kana bulayan iki-üç zehir zemberek söz değildir oysa ki!
o sözler anlaşılabilmek içindir..
o sözler duygu ve düşünceleri doğru ve içten yansıtıp gösterebilmek içindir..
yoksa bir art niyeti yoktur..
o küçükhanım zaten hep dürüst ve doğru'dur..
ve konuşulmayı ister..
bekler..
diler..
baktı olmuyor mu?
işte o zaman susar..
susar..
susar..
hem de üzüntüsü gözlerinden aşağı süzülüp mor bir göl parçasında onu boğuncaya dek!

...