27 Şubat 2011 Pazar

bir kelebekti bin oldu!


Nedensiz bir sevinç dalgası yalayıp geçiyor içimi..
Öyle mutlu öyle heyecanlıyım ki!
Korkuyorum içimdeki bu coşkunun bana zarar verecek olmasından..
Sonunu bilmediğim ve merak da etmediğim şeyler oluyor minik ceviz kabuğundan dünyamın içinde..
Damar damar hislerim kabarmış, duygularım taşkın..
Engel olamıyorum kendime, olmuyorum..
Sınırsız bir kavramın içinde kabaran minik baloncuklar gibi..
Şeffaf, dokunulduğunda yok oluveren ama gökyüzüne doğru yükselen yükselen yükselen...
Ayaklarım yerden 146647364 km. yukarlarda..
İçimdeki kelebeklerin sayısındaki müthiş artışa tanık olmamak elde değil..
Sanırım bahar geliyor ve ben gençleşiyorum..
Evet evet,
Deli gibi mutlu ve bir kelebek kadar hafifim!
işte benim istediğim tam da buydu!
şimdi oldu.

song of the day:
Gizli Özne/Beni Unut

26 Şubat 2011 Cumartesi

cirque du soleil..


Hafta başından beri Onur bana cuma akşamı için bir sürprizi olduğundan, okuldan çıkar çıkmaz atlayıp ist.a gelmemden bahsedip duruyordu. Meraklanmadım değil nedir nedir diye ağzı sıkıdır tek bir gram kelime alamadım. Taa ki otogardan beni alıp ön koltuğa koyduğu ken grimwood'un kayboluş isimli kitabının [sil baştan etkileyince aynı taddaki ikinci kitabı da alıp getirmiş buna da ekstra sevindim belirtmeliyim.] arasından ne zamandır merakla gitmek istediğim sirk topluluğu Cique Du Soleil'in bileti çıkıncaya dek!
Ne şaşkınlık!
Ne çığlık ama!
Okuldaki son gün yorgunluğu, yoldaki trafik çilesi, yağmur/fırtına vs. hepsi bir çırpıda uçu uçuverdi.. Beni de aldı göklere çıkardı. Özlemişim böyle güzel sürprizleri ;)

Beynimdeki "sirk" kavramının dışında bir şeyler bulacağımı biliyordum. Konuyla ilgili çıkan haberleri okumuştum olumlu yorumlar ve güzel eleştiriler de alınca epey olumlu bir hissiyatla izledim şovu.
Rengarenk ışık oyunları, sahnenin her bir yanında devam eden farklı olaylar, birbirinden harika kostümler/maskeler, akrobatik hareketler, pandomim gösterileri, seyirciyi de içine alan şirin şovlar, sesler, efektler, sürekli bir hareket, sürekli bir değişim derken insanın tek bir noktaya odaklanamadığı renklerin içinde yanılsamalarla kendinden geçtiği gayet hoş bir şovdu izlediğimiz.
Ben en çok trapez gösterilerini beğendim..Hele ki salıncakta sallanan kadın ve arka fondaki o müthiş ses beni resmen büyüledi.
Yoğun ve yorgun biten günün üzerine afiyetle yenen sütlü tatlı tadında ya da haftasonu içi ideal bir keyf.
Mart ayının 5ine dek gösterileri devam ediyor.
Tavsiye edilir.

p.s. Fotoğraf makinesi yasak olduğundan tek kare fotoğrafım yok telefonla çektiklerim de gerçekten tam bir fiyasko. Bu sebepten görseli gugıl.can'dan arakladım idare edelim saygılar.

24 Şubat 2011 Perşembe

brainstorm.


Kız yorgun ve takatsiz bir şekilde koltuğa yaslandı. Tüm gün yüzlerce çocuğun üzerinde dolaşmaktan kurumuş ve parlaklığını kaybetmiş gözlerini, dudaklarının arasından bir inleme gibi çıkan soluğuyla kapattı ve yorgunluğuyla bulanıklaşan beyninin çamurlu kalabalığının tam ortasına bıraktı kendini. Bir balık kadar kaygan ve ıslak hissediyordu kendini.
Soğuk, buz gibi bir hava dalgasına ihtiyacı vardı ve elbet aynı zıtlıkta sıcak bir fincan filtre kahve, bembeyaz tonda bir aydınlık ve bir psikolog.
Cümleleri beyninde içtimaya çekercesine bir düzen ve tertibe sokmaya çalışıyordu.
-25 yaşında.
-fena sayılmayacak bir eğitim almış.
-fotoğraf çekmeye/çektirmeye hayran.
-okumayı, dinlemeyi, hiç yorulmak/dinmek bilmeyen bir enerjiyle araştırmayı ve öğrenmeyi/gezip görmeyi seven.
-seyahat, sürpriz,aşk, mutluluk, vb. konulara müptela.
-ve hep...
Bol aydınlık geniş salonun dar pencerelerinden beyaz siluetine bürünmüş ruhu bir belirir, bir kaybolur zihninde..
Hayalleşir.
Uçucu, yakıcı.
Beynindeki bulanıklığın kollarına bırakır tekrar kendini..
Bir süre orada kalsa iyi olacak!

21 Şubat 2011 Pazartesi

a bunch of photograph.





















































































Birkaç zaman geçti çektiğim fotoğraflarımın üzerinden. Yayınlamadım biriktirdim yavaş yavaş..
Kademe kademe ilerlememi görmekti maksadım. Belki az belki çok ama şurası bir gerçek ki Paris hayatıma girdiğinden beri fotoğrafa/fotoğraf çekmeye olan merakım ve sevdam[çok klişe bir sözcük ama kim demiş klişeler her zaman kötüdür diye?:] her geçen gün biraz daha arttı. Bir iddiam yok öyle ben çok iyiyim, harikayım, en güzel benim fotoğraflarım gibi. Araştırıyorum, inceliyorum, okuyorum, öğreniyorum, deniyorum, yanılıyorum..Bu yolda bir çabam var ve ağır ağır ilerliyorum. Bir gün bu işi layıkıyla yapacağımdan şüphem yok..Sizin de olmasın zaten :)
Şimdilik 3-5 kare fotoğrafı paylaştım.
Dış çekimlere gittikçe birikecek fotolarım.
O zaman da bol bol yayınlarım.
Bir güzel şarkıdır dilimde dolanan ve 23 nisanda sevgili çocuklarıma yaptıracağım etkinlik müziğidir kendileri..dinleyiniz-dinletiniz.

Elvis Presley/Jailhouse Rock

19 Şubat 2011 Cumartesi

18 Şubat 2011 Cuma

bahar çadırı.

İçimde bahar ve yaz mevsimlerine duyduğum özlem katbekat artmakta. Kış mevsiminden öyle sıkıldım lahana gibi evden sarıp sarmalanıp çıkmaktan öyle yoruldum ki yaz fotolarını açıp açıp bakmak ve havalar ısınsın incecik tazecik sıcacık olalım diye dua etmekten başka yaptığım bir şeycik yok..
Zaman su olup aksın ve beni ılık ve taze bir bahar mevsimine kavuştursun artık..
Bana yakışan mevsime!

Şimdilik bir ışık çadırının altında özlemle beklediğim mevsimle ilgili hayallere dalma vakti.
mutlu hayaller herkese.

14 Şubat 2011 Pazartesi

bazen ben.


O kadar çok söz veriyorum ki herkese tutmak için de resmen yırtınırken buluyorum kendimi. Halbuki verme o sözü başta -belki, bakalım, olabilir ama kesin değil,vs.- gibi uçu açık minik cümleler kur ki sonrasında sözünü tutamadığında kendini kötü hissetme. Neyin ne şekilde ne zaman karşına çıkacağını bilmiyorsun sonuçta. Kesinkes konuşup sonunda mahçup olma diğmi ama?

Ben bunu çok yapıyorum ve her zaman olmasa da arada bir verdiğim sözleri tutamıyorum. İşte o vakitler kendimi dünyanın en hayırsız ve en tutarsız insanı ilan ederek kafama bir alt çamaşır geçirip dolaşma cezasını veresim geliyor. Hakediyorum dayağı da terliği de süpürge sapını da.

Bak mesela en basitinden bloğuma pazar günü için bir izmir postu hazırlayıp yayınlayacağım demiştim. Düne bakıyorum var mı post most?
Yok kardeşim neden çünkü dün bilgisayarım bir anda kitlenip kaldığından uzun zamandır erteleyip durduğum format işi için bilgisayar hastanesine yatırıldı eve geldiğinde ise epey geç olmuştu ve ben üşendim yeni bir post yazmaya. Bugün olabilir dedim ama bugün de dişimle ilgili bir pürüz çıktı. Aslında yine uzun vakittir ertelediğim bir dolgu durumum vardı tabii şu an o minik dolgu olayı ihmalkarlığımdan sebep kanal-dolgu-kaplama boyutuna vararak bir günlük iş 10 güne uzadı ya neyse! :/

Doktora gittim okul çıkışı ve yaklaşık 1 saat dişçi koltuğunda ağzımı hiç olmadığı kadar açarak o birbirinden acayip kargacık burgacık aletlerle cebelleştim durdum..Bir türlü uyuşmayan dişime 4 uyuşturucu iğne vurularak inatçı kişiliğimin vücut organlarıma da nasıl bulaşmış olduğunu bir kez daha gördüm ve bunu düşündükçe koltukta acı çeker hallerde içten içe güldüm durdum.
Şu an hala uyuşukluk devam etmekte bu satırları yazarken..
Bu durumum da yeni bir post için yeterli bir bahane gibi duruyor işte.

Velhasıl, eskisi gibi bloğumla titiz bir şekilde ilgilenmiyorum farkındayım.
Önceden olsa eve gelir gelmez bloğumu açar hemen sıcağı sıcağına olayları yazardım. Şimdilerde bir bezgin bekir'lik durum söz konusu. Zira okul-kpss-hastalık-metropol şehrin koşturmacası [bir dakka yaa gebze ne zaman metropol oldu?!?!-ist.a yakın ya ondan böyle düşünüyorum sanırsam] yapılacaklar listemin her geçen gün biraz daha uzayıp gitmesi ve benim zamanla habire bir koşturmaca içinde olmam bunu tetikleyen ana nedenler olarak sıralanabilir.

Bu satırlardan sonra bana daha bir hoşgörülü yaklaşacağın için minnettarım sana sevgili bilok!
Thanks so much :)

Bunca sakız muhabbetine dönüp uzayan ve ele yüze bulaşan post hazırlığı muhabbetini burada bitireyim en güzeli..Belki günün birinde canım ister de bir Smyrna yazısı yazasım gelir belli olmaz..
Ben şimdilik evela kandilimizi ardından da kalpli baloncuklu kırmızılı allı morlu sevgülüler günümüzü kutlarım cümleten..
14 şubatlar kutlanmasa da üzerinde konuşulacak pek çok konu yarattığı için verimli bir malzeme günü benim nezdimde..sırf bu sebeple severim kendisini keratanın!

Happy Valentine's Day!
^^

12 Şubat 2011 Cumartesi

yorgunum çünkü..


istanbul'da sevgili kuzenim ve eşiyle 5 günlük soluksuz, koşturmacalı, eğlenceli, çalgılı/çengili bir tur yapıp onları uçaklarına bindirip eve dahi uğramadan bir sırt çantasının içine tepiştirdiğim iki-üç parça kıyafetle ( bu satırları okuyan sevgili Onur'a kuc.cak dolusu selamlarımı iletiyorum :) hoop soluğu izmir'de alıp orada da hiç dinlenmeden geze-toza-güle-oynaya bir 10 günlük süreçten geçtim. Hatta o kadar azimliyim ki [bu azimle sıçsam taşı delebilirim iddia ediyorum.] izmir dönüşü yine evi es geçip otobüsten iner inmez sırtımda o iki-üç parça kıyafetin olduğu çantayla istanbul semalarında tekrar bir uçuşa geçme ve 2 gün üstüste farklı dostlarımla buluşma işine el attım..başardım!
Daha bu akşam geldim evceezime ve ben yorgunum.
Tüm bu olaylar ve detayları özel postlara bölüp yayınlamak benim için çok keyifli bir uğraş olsa da teoride bu yorgunlukta pratiğe dökülemeyecek kadar zor inan bana..
Bu sebeple biraz zaman istiyorum senden.
En geç pazar gününe gönderirim sana sıcak sıcak bir izmir postu..
Şimdilik gücüm fotoları yalnızca feys aleminde yayınlamaya yetti idare et :)

Dolu dolu satırlarımla görüşmek dileğiyle efenim,
esen kal.
dipçiknotçuk: istediğim renkte ve modelde gözlüklere sahip olmanın mutluluğu hiç bir haltla boy ölçüşemez hi-hi-hi! ^^