31 Ağustos 2011 Çarşamba

öfkeyle kalkıp zararla oturmak.


aradan çok geçmedi. hepi topu bir gün. duş aldım. akşamdan kalan gözyaşlarımın izlerini iyice lifledim. soğuk su iyi geldi ruhuma bedenime. canlandım. sonra kalkıp bir adaçayı yaptım kendime. sakinleşmeye fazlasıyla ihtiyacım vardı çünkü. beni düşünüp arayan, mesaj atan güzel insanlardan moral verici, iyileştirici destekler aldım. yalnız olmadığımı hissetmek beni kendime getirdi. şimdi daha sağlıklı düşünebiliyorum ki böyle olması gerek. o da ben de iyi bir ruh halinde değiliz. bu şekilde birbirimizin üzerine gitmektense artık ikimiz de susup köşelerimize çekilmeli, olayları ve yaşadıklarımızı zaman boşluğuna bırakmalıyız. kendisini cinnet olarak tabir ettiğim bir histeri nöbetinin ardından özellikle kendim için bu elzem bir davranış olacak çünkü bu şekilde hiçbir yere varamayacağımın pekala bilincindeyim. hem daha fazla zarar vermek, yaralamak, kanatmak istemiyorum bu sevgiyi. işin içinde kolay kolay harcanmayacak bir sevgi var, 6 yıl var. bekleyeyim. göreyim. içimde umut var. içimde hala bir kucak dolusu umut var. çünkü ne kadar kızarsam kızayım ne kadar lanet edersem edeyim karşımda beni, benim kadar seven bir adam var. yalnızlık iyileştirsin onu da, beni de. öfkeyle kalkıp zararla oturmak istemiyorum. bu biz'i harcamak olur. dilimde ve yüreğimde en içten dualarla devam ediyorum yaşamaya. irdelemeden, yormadan, yorulmadan. sevdiğim şeyleri yapmaya devam ederek. bol fotoğraf çekip kitap okuyarak, bilmediğim yerleri dolaşıp yeni sokak isimleri ezberleyerek, izlenecek onlarca film listemi eriterek,elbiseler tasarlayıp diktirerek, çok sevgili dostlarımla görüşerek, yeni pasta tarifleri deneyip yemekler pişirerek, şarkılar söyleyip yüzüme en içten ve sıcak gülüşümü kondurarak yaşamaya bıraktığım yerden devam edeceğim. toparlanmalı. sabır etmeli ve beklemeli. sonunda tertemiz,ferahlık dolu günlere kavuşacağız. yolun sonu aydınlık. buna inanıyorum. bakmayın dengesizliğime. iyi bir halde değilim. bir kara bir ak. ama sözümün eriyim. toparlanıp eski canlılığıma kavuşacağım. yarından tezi yok. sokaklar beni bekler.

30 Ağustos 2011 Salı

gözyaşlarım anlamsız akmamalı.

şu an var ya işte şu an benim o parlak, mutlu kutlu, cıvıl cıvıl, hayat dolu, neşeli ve enerjik yaşamımın en berbat anı. ben artık ben değilim. ben artık yokum. ben artık o'yum, bu'yum, şu'yum. nasıl oldu da böyle oldum? neden bu hale geldim? neden'ler, nasıl'lar ve daha binlerce soru işareti beynimin içinde dört dönmekteyken buna cevap verememe ketumluğunu hoşgörmeli. ben bir adama aşığım. ama öyle böyle bir aşk değil. köpek gibi aşığım. ve ben yalnız bırakıldım hem de çok ciddi kararlar almanın tam eşiğindeyken. mutlu pespembe hayallerimi ufak ufak gerçekleştirirken. aşk dolu, heyecan dolu, mutluluk dolu bir keyifle hem de. biçareyim, mutsuzluğun dibindeyim, ben resmen depresyondayım ve çok ama çok yalnızım. kimse yok elimden tutan. kimse yok sırtımı dayayabileceğim. 6 yıl ya!koskoca 6 yıldan bahsediyoruz şurda! emek, fedakarlık, hiçbir şey kalmadı bana hepsini verdim paylaştım ortaya serdim. karşılığı bu muydu?karşılığı yalnız başıma koyulup gitmek miydi?benim değerim bu muydu?gözyaşlarım artık yanaklarımı yakmıyor deliyor kanıma zehir olup karışıyor ve her geçen dakika beni biraz daha öldürüyor. ben ölüyorum da kimsenin umurunda değilim. kimse sevdiğini bu şekilde koyup gitme lüksüne sahip değildir olamaz arkadaşım! içinde biraz olsun sevgi olan kimse bunu yapmaz, bak vicdan bile demiyorum. azıcık sevgi. bu bencilliktir, kendini düşünmek, karşındakini yara bere içinde kanlar içinde yol ortasında öylece ölüme terketmektir. söyle şimdi ben nasıl toparlarım kendimi?nasıl iyileşir yaralarım? bir hayat kurulmuşken üzerine şimdi o 6 yıllık temeli yıkıp kendi yalnızlığına çekilmek adamlık değildir olsa olsa vicdansızlıktır. kimse çektiğim acının yoğunluğu bilmez, bilemez herkes kendi acısından sorumlu ne de olsa. öyle canım yanıyor öyle kalbim ağrıyor ki gözyaşlarım avuç avuç dökülüyor gözlerimden hıçkırıklarım boğazımda düğümlenerek yazıyorum her bir satırı. yazık biz'e! onca emek ve fedakarlıkla kurduğumuz o güzel sevgiye yazık. biliyorum artık biz yok ve bundan sonra da asla olmayacak. çünkü ben bu anın nefretiyle saracağım yaralarımı. acı çeke çeke. yüreğim her seferinde burkularak sıkışarak nefes almamı zorlayarak nefret edecek ondan. [hoş öyle merhametliyim ki ben öyle naif öyle hassasım ki kıyamam kimseye bir tek kendime kıyarım ben ve sonumu ellerimle hazırlarım da kimseye bir şey olmaz olan yine bana olur!]

kötüyüm çok kötü ve biliyorum ki çok ama çok uzun bir süre gelemeyeceğim kendime. dönemeyeceğim o eski halime.
tüm bu yaşananlar için teşekkür ediyorum sana b.o.a.
yarattığın bu acıyla gurur duy!

heartfelt.


İşte bayram denince böyle candan güler benim gözlerimin içi, böyle mutlu olur. Bayram zafer olur, şeker olur, coşku olur, umut olur. Nice güzel, barış ve umut dolu bayramlara milletçe! Zafer ve Ramazan bayramımızı kutluyorum yürekten..

27 Ağustos 2011 Cumartesi

what's in my jewelery box?vol.II: rings*










Kendimi oyalamak olarak gördüğüm bu işlerle uğraşırken keyif alıyorum. Sonuçta işin içinde fotoğraf var. Bu kafi. Her ne kadar gönlüm daha önce hiç görmediğim şehirleri tanımak, bilmediğim sokak isimleri arasında dolaşmak ve daha pek çok yenilik dolu keşif gezileri yapmak istese de şimdilik çoğunlukla evde, yorgun, beklemekten sıkılmış ve bunalmış halde bu tarz işlere sarıyorum. Sonucunda ortaya çıkan post'lar da eğlenceli oluyor falan fişman.

25 Ağustos 2011 Perşembe

dostlar iyi gelmez diye kim demiş?külliyen yalan!

Evet seviyorum sevdiğim dostlarımla birlikte vakit geçirmeyi. Ama öyle kafelerde, sokaklarda değil yalnızca aynı evin içinde, aynı masanın başında yemek yerken, aynı yatakta uzanıp sohbet ederken, aynı ekrana bakıp gülerken. Yine geldim yanına bir dostumun sonra iki olduk sonra üç. Keyifli bir akşam geçiriyoruz. Öyle yoğun ki duygularım bloğuma bu duygularımı nakşetmek istedim anlık bir istekle.
İyi geliyorlar bana. Yüzümü güldürüp beni mutlu kılıyorlar.
İyi ki var onlar.
Hep olsunlar.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

what's in my jewelery box? vol.I: necklaces*






































Bugün biraz can sıkıntısıyla takı-toka kutumu karıştırayım derken böylesi bir posta malzeme olacak kadar eşyam olduğunu gördüm. Şimdilik sevdiğim ve takmaktan çok keyif aldığım kolyelerimi paylaşıyorum. Sonrasında broşlarım, yüzüklerim ve son olarak da küpelerim gelecek. Zaman zaman yayınlamaya devam ederim.

Günün Adamı Dean Martin!
Şarkısı da That's Amore.

istanbul bugün siyah&beyaz&gri..tıpkı ruhum gibi.
















Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!
Vapurlar değil, Boğaz’dan geçen;
Boğaz’dan yalılar geçiyor,
Toplamış bulardan eteklerini...
Dairesine çekilen bir saraylı gibi
Yalılar gelmiyen alemlerine gidiyor
Bırakıp bu sessiz gecelerini.
Çekip almış kuşların kanatlarından rüzgarını
Asırlık rüyalarında yalılar
Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış.
Saz sesleri gelmiyor kıyılardan.
Ne geçen yazlardan bir haber var,
Ne gelecek baharlardan.
Kim bilir kaç deniz geçmiş uykularından.
Başbaşa kalmış iki hisar
Beklemekte sönük sahilleri.
Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
Kıyılarından geçen balıklara.
O balıklar ki dedeleri
Şarkılarla beslenmişti geceleri.
Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
Dalgalarda son oltanın yemleri.
Bir zamanlar şen yaşamış yalılar
Işıklı bir ziyafet sofrasında.
Renklerini deniz almış götürmüş,
Küllerini alev alıp savurmuş.
Deniz kenarında denizsiz kalmış yalılar.
Ortaklığı ayrılmış kıt’aların
Anadolu günden güne Rumeli’ye küsmüş
Bugün biz değiliz bakan yalılara;
Yalılar boynu eğik bize bakıyor
Biz değiliz sarkan hatıralara..
Göğüs gererek dalgalara
Yalılar bir hayal için denize
sarkıyor Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor.
Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!

Özdemir Asaf