22 Mart 2011 Salı

benim canım tozlu yollarda atar.


Alıp başımı gidesim geliyor buralardan..içinde bulunduğum hengameli yaşamdan..umutsuzluklarımdan..hayal kırıklıklarımdan..kendime kalacağım bir zamana ihtiyacım var ama ben bunu gerçekleştiremeyecek bir zaman dilimindeyim ve sanırım bu işin gerçekleşmesi de yaklaşık bir 30 yılımı alacak beklemeye vurduğumda yılları.. Bir tek dilimden satırlara dökülür sonra da yüreğimin en orta yerinde adam asmacada sallandırdığım tanımadığım kişilerin siluetleri gibi titreye titreye sallanır durur garipçe.
Bugün çok duyarsızım ve bir tuhaf haller var üzerimde.
Yüreğim yine sıkıştı. Nefes alamıyorum.
Tatsızım, tuzsuzum.
Okuldan gelirken bindiğim aracın beni hiç indirmeden bilmediğim yerlere ve yollara götürmesini diledim içimden. Gözlerimi kapatıp sarı renkli bir yaz gününü hayal ettim. Sarı ve sıcak. Biraz da tozlu ama yapışmayan bir kıvamda. Kulağımda en sevdiğim gitar ezgilerini duyumsamak ve başımı hafif tempoda sallamak ve susmak. Konuşmadan. Dinlemek yalnızca iç sesimi ve elimde soğuk bir şişe gazozun terleyen şişesinden damlacıklarına bakmak gülen gözlerle. Beynimi boşaltmak. Hiçbir acıya ya da mutluluğa yer bırakmamak içinde. Sadece boş bir levha gibi hissetmek. Doldurmak için gayret sarfetmemek. Öylece bırakmak kendi haline.

Yalnız kalmaya ihtiyacım var.
Yine gerçek dünyanın dışında bir yerlere seyahat etmeye içsel yolculuğumun yeni seyrini belirlemeye ihtiyacım var.
Anlaşılmak istemiyorum, dinlenmek de istemiyorum.
Sadece sessizce olayların olguların dışına çıkmak ve bir süre hayata kafa yormadan yaşamak istiyorum.
Romantik bir kitap sayfasından fırlayan özlem dolu satırlar değil bunlar.
Gerçekliğin de ne derece acıtan cinsten olduğunun farkındayım.
İstediğim bu yalnızca.
Naçizane.
Belki de insanların gözünde bıkbıkbık bir hayal.

Bencilce isteğim:
atlayıp gitmek bir arabanın arka koltuğunda tozlu sıcak bir yolda hoşceğiz bir ezgi kulaklarımda kanat çırpıp uçayım hayallerimin diyarında..

21 Mart 2011 Pazartesi

pamuk helva.


Dostum Deniz'i bilirsiniz. Dünya tatlısıdır kendileri. Benim nezdimde bir pamuk helva. Dışardan görünen serin imajının ardında aslında yüreği sıcacık ve vişneli browni kıvamında. Doyamam ben onun o içten dostluğuna, yüreğini en saf ve güzel haliyle bana açışına. En güzeli de bu zaten dostlarımdan yana.. Gerçek, paylaşımcı, sevgi dolu, sahtelikten ve yalandan uzaklar hepsi. Gönülden yakın olsunlar yeter bize.


Çok sık görüşmesek de dostumla biraraya geldiğimizde kaldığımız yerden devam ediyoruz sohbete, eğlenceye, gülmeye, ağlamaya, her şeye.. Deşarj etkisi yaratan nadide bir insan.. Geçen gün yine biraraya geldik. Görüştük kavuştuk paylaştık bir dolu. Enerjim hep had safhada onun yanındayken. Beni nasıl mutlu edeceğini gerçekten bilen bir dost. Hep diyorum bir gün onunla evlenme gibi bir hayalim var. Mykanos yahut Hollanda paklar bizi. Ama bence ve onca ada dedik mi akan sular durur bizim tercihimiz Mykanos'tan yana..Bavullarımızı toplayıp düşmek lazım yollara..


"Atla kamyonetin ardına güzellik ege kıyılarına dek götürecekmiş bizi..Sonrasında buluruz bir yelkenli açılırız ege'nin turkuaz sularına rahat ol!":)


Hep güzel anılar ve bol bol çekilen fotoğraflar videolar kalıyor geriye..

Yine öyle oldu..

Bol bol çektim, gülümsettim etrafımdakileri. İşte gerçek huzur bu!


ps. Buarada kaç zamandır fotolarımın altına bir imza arayışı içerisindeydim. Düşün babam düşün ne olcak ne olcak diye. Klasik bir şeyler olmasındansa -yeşim akbaş photography vs.- daha içime sinecek, baktığımda heh! bu diyeceğim bir şey istiyordum.


EUREKA EUREKA! ===> A LA PHOTO MODE.


yeni ismime merhaba demelisin bence! :)


iyi mi kötü mü henüz idrak edemesem de şimdilik kulağıma ve fotolarımın kenarına köşesine pek yakışan bir görüntüyle gözüme hoş geliyor.

E ne diyelim hayırlı olsun..


Denizcanım buluşmasından elimde kalan çok özel yukarıdaki fotoyu paylaşmak beni mutlu edecek.

Böyle güzel anıların ve karelerin sonsuz olması temennisiyle sevgiler, saygılar.

netameli hallerdeyiz.

İnsan gündemin bunca kabarık ve can acıtan, izledikçe öfkeden köpürdüğü, kardeşlik, barış ve umut hissiyatından nasibini alamamış olaylarına tanıklık ettikçe eli kolu bağlı, canı-kanı-nutku sıyrılmış hallerde gözleri bön'leşmiş hareketleri yavaşlamış bir durumda buluyor kendini. Kızıyorsun hem de öyle böyle değil. Kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyorsun ama "senin borun ötmez burlarda indir elindekini." deniyor bastırılıyorsun. Yine bugün de çocuklar ölüyor, masumiyet kaybederken acımasız, eli kana bulanmış katiller kazanıyor.
Dil zımparalı, pütürlü.
Sözler ekşi sarı.
Tepkiler kontrolsüz.
İbretle ve tiksinerek seyrediyorum olanları.
Yüreğim mavi renkli umudunu gri'ye boyamış görünmez bir elin varlığıyla.
Bombalar uçuşurken havalarda ben sadece dua ediyorum buralarda. Dudaklarım kıpırdamaz tek yüreğim konuşur avaz avaz. Bilirim ki bu da yetmez. Elimde buruşturduğum kağıt mendil buruş buruş parça parça liğme liğme önüme düşer..

:(

18 Mart 2011 Cuma

miço.

Bu haftasonumu epey zamandır bekliyordum ve havaların sıcak mı sıcakken şimdi yüzünü böyle yağmura dönmesi beni "cık-cık"latan sinir bozucu bir durum oldu.
Denizcanımla çok uzun zamandır görüşmedik. Onun doktor işleri/tahlilleri, benim okulum/ıvırcık zıvırcık işlerim derken yarın nihayet biraraya geliyoruz. Gelmişken de serin bir bahar sabahında Sarıyer'e gidelim diyoruz. Havaya inat Garipçe köyü'ne gitmek için sabahın erkencik bir vakti düşeceğim yollara. Hem dostum yanımda hem metropolün yorgun havasından uzak keyf dolu bir cumartesi sabahı taze taze açacaktır beni.

Pazar günü de aynı yağışın devam edeceğini söylüyor hava istasyonlarında çalışan emmimler..Ben de içimden yine bir küfür savuruyorum çünkü 3 haftadır ertelediğimiz Fener-Balat çekimini yine yağmur sebebiyle ertelemek zorunda kalıcaz ve bu hiç hoş bir durum değil :(
Hevesim hep kursağımda kalıyor böyle böyle..Yarın ola hayrola diyorum ama bu söz dişlerimin arasından öfkeyle fırlıyor belirtmeliyim!
hıh!

we r ladybirds.


Bugün güzel bir bahar günüydü.
Hayatıma yeni bir can katıldı. Tüm samimiyetiyle ve içtenliğiyle paylaştı duygularını düşüncelerini. Hiçbir art niyet hissetmeksizin hiçbir kötü düşünce beynime çöreklenmeksizin hiçbir önyargıya olumsuz tepkiye kapılmaksızın aktı gitti zaman yanında bu güzel insanın.
Hayattan, yaşantılardan, düşüncelerden ve daha onlarca şeyden bahsetmek, fotoğraf çekmek ve çekerken gerçekten feci eğlenip kahkahalar atmak, güzel bir yerde güzel bir mekan bulmak aşkına yürümek yürümek yürümek ve isyan etmemek..hep gülmek ama..

İnsan yıllık arkadaşının yanında nasılsa ben de bugün sevgili Damlacan'ın yanında öyle hissettim kendimi. Öyle tanıdık ve içten.
Bugün yanaklarım pembe pembe.
Çünkü bugün hayatıma sanal dünyadan tanıdığım gerçek bir insan daha girdi.
Gerçekliğinizle var olmaya devam edin olur mu?
Seviyorum sizi.
^^

song of the day for damlacan ;
the beatles/here comes the sun.

13 Mart 2011 Pazar

a bunch of photograph vol.II

















Fotoğrafçılık kursuyla yaklaşık olarak 3 aydır birlikteyiz. İç mekan-dış mekan derken elimizde çok çok bir malzemenin birikmediğine hayretle tanık oluyorum. Daha çok olmalı diyorum, daha çok çekmeli ve daha çok paylaşmalıyım ki olumlu-olumsuz yorumlarla ne kadar ilerliyorum nasıl gidiyorum görebileyim istiyorum.
Haftadan sonra mevsim baharlığını geçirip üzerine allanıp pullanacak canlanacak. Bu haftasonu yapamadık yine planladığımız çekimi. Gelecek haftaya ertelendi. Olsun havalar ısınıyor ve bundan sonra her pazar farklı bir mekanda çekimdeyiz. Daha çok birikecek daha iyiye gidecek kadrajıma konu olan görüntüler.
Hayatta sığındığım en büyük ve keyifli uğraş şu an buyken, bu keyfi sonuna dek sömürme vakti benim için.
Bir yandan okul diğer yandan kpss hazırlıkları sonra dostlarla sohbetler derken hayat akışkan kıvamında ilerliyor.
Oluruna bıraktım pek çok şeyi.
Şimdi nefes alıp yaşamaya devam vakti.
Haydin bakalım.
görüşmek üzere.

11 Mart 2011 Cuma

anti-age.


Saçlarım en bakır rengine 1 ay 10 gün sonra tekrardan kavuştu. Baharı karşıladım. Yarın sevgili dostum Nazo'yla gidip biraz çekim yapıcaz. Pazar günü de bir aksilik olmadığı sürece Fener-Balat'ta fotoğrafçılık klübüyle 3 haftadır havanın bozuk atıp durmasından sebep ertelediğimiz çekime gidicez. Kafamda kurguladığım bir kısa film procesi var. Hayata geçirebilirsek fevkalade olacak..Zaman kalırsa bir de.

Bu akşam bir arkadaşımla dışarı çıktık. Türk kahvesi içtim. Kazandibi yedim. Sohbet ettim. Bol bol güldüm anlattım dinlendim.

Hayatımda her şey normal seyrinde. Alıştım bu hale. Eksiklere alışıyorum ve ben böyle gayet iyiyim. Bunu farketmek de çok mutlu ediyor beni. Herkese hakettiği değer bundan sonra. Fazlasının ne de zararlı olduğunu yaşadım, gördüm, bildim. Şu saatten sonra o hassas ve naif yüreğimi kimsenin üzmesine fırsat vermem. Buncası yetti!

Kar heyecanım dün gece jübilesini yaptı ve lapa lapa yağan karın altında saatlerce dolanmak, oyunlar oynamak, şarkılar söylemek beni resmen tazeledi. Bugünden sonra da gelecek olan sıcak bahar ılıklığıyla kendimi bulacağımdan şüphem yok!

Denizcanımın dediği gibi: Her şey olmasa da bir şeyler güzel olacak!
Buna inanıyorum..

Güzel çekim kareleriyle buluşmak dileğiyle sevgili dostlar..
esen kalın.

9 Mart 2011 Çarşamba

miss snow.


Karlar altında her yer.
Taneler gökyüzünden toz parçacıkları halinde kopup kopup yeryüzüne pamuk pamuk usulcacık dökülüyorlar.
Bembeyaz.
Tüm kirliliğin üzerini örtmek için hummalı bir çalışma içindeler. Ellerini çabuk tutuyorlar. Bence daha çabuk olmalılar. Tek bir siyah nokta bırakmaksızın yağmalı yağmalı ve yağmalılar. Doldurmalılar her bir eksik parçayı.
Pencereden dışarı baktığımda özlediğim o müthiş manzarayı görmeliyim. Sıcacık bir odanın cam kenarına yerleştirilmiş iri kadife yastıklı koltuğunun tepesine tüneyip üşümüş bir serçe gibi tortop olup seyretmeliyim bu dans şovunu, yüzümde 10 yaşındaki küçük kızın en pırıltılı ve masum tazeliği, sevinci ve merakıyla..
"Ruhum yaşlanmamışken..
Kaz ayaklarım inceden inceye kendini göstermemişken..
Hislerime soğuk eller değmemiş, gereksiz ve acımasız mutsuzluklara terkedilmemişken.."
Kar yağdıkça ben de avuç avuç topluyorum kar kristallerini. Ruhumun çürümeye dönmüş, is tutmuş duvarlarını sıvıyorum çabuk çabuk. Eriyor tuttuğum taneler, su olup damlıyor soğuk soğuk içime doğru.
Yılmıyorum..
Onlar eridikçe ben yenilerini topluyorum, sıvıyorum, eriyor, topluyorum, sıvıyorum, eriyor, topluyorum, sıvıyorum, eriyor..eriyor..eriyor.. derken mecalsiz kalıyorum.
İçime soğuk soğuk damlayan sular buz gibi yapıyor, duyarsızlaştırıyor ruhumu.
Rengi beyaz pembe.
Kırmızılığı, canlılığı uçmuş gitmiş.
Öylesine tepkisiz.
Aslında bunu istiyorum.
Duyarsızlaşmak bazı kişilere ve olaylara karşı.
Başarıyorum.
Hayatımda çok büyük boşluk yaratacak kayba inat duyarsızlaştığım için mutlu oluyorum.
Gülümseyişim içten bir kahkahaya dönüşüyor.
Uzun zamandır yapamadığım şeyi o tertemiz, saf ve tüm kötülüklerin üzerini beyazdan ipek bir şal gibi usulcacık kapatan "kar" başarıyor!
Merak ediyorum kar yağdığında benim kadar çok mutlu olup coşan, çocuksu sevinci gözlerinde pırıl pırıl yanan biri daha var mı?
Varsa ses etsin.
Çocuksu mutluluğumuzu paylaşalım, paylaştıkça daha çok mutlu olalım!
Senede bir yıl bahşedilen bu mutluluğun tadına varalım ;)
Şimdi bir fincan sıcak filtre kahve hazırlamaya gidiyorum.
Ben dönünceye dek o müthiş karın usul usul yağışını seyret pencereden. Huzur bul! [ En çok ihtiyacımız olan da bu değil mi zaten?]
Bir güzel insanın dediği gibi:
Kendimi kar sularıyla beslenen akarsular gibi hissediyorum...

7 Mart 2011 Pazartesi

3 Mart 2011 Perşembe

radical changes.

Hayatımda kendim için en ciddi düşünceler içine girdiğim zaman dilimindeyim.
Düşüncelerim sağnak sağnak üzerime boşanıyor ve radikal hem de çok radikal değişimler kapıda.
Kendim için, geleceğim için.
Birazcık zaman.
Çok az.
Biraz daha şekillenmesini bekliyorum yalnızca.
Biraz daha netleşmesini.
Sonrası öyle ya da böyle yaşam işte.
Öyle de sürünüyorum böyle de fark yapmaz.