28 Kasım 2010 Pazar

biz iki küçük dil balığı.


Onur geldi. 2 günlük evci iznine. Nasıl özlemişim anlatamam. Yetmedi zaman. Her zaman ki gibi doyamadım gül yüzüne, hoş sohbetine, kahkahasına, uykulu hallerine, ve daha pek çok şeye. Yolcu ettim 4 saat evvel ve sonra ben de atladım geldim evime. Onunla geçen zamanın doluluğundan şu an içinde bulunduğum boşluğu tarif etmem imkansız. Fotoğraflarımıza bakıyorum. Daha bir kaç saat evvel yanındaydım şimdi yok. Ama mutsuz değilim sadece bir boşluk içindeyim o kadar. 50 günü kaldı. Sadece ve sadece 50 gün. Sonrası hakiki bir kavuşma, buluşma, doya doya hasret giderme keyfi.
İple çekiyorum şimdiden
ve ben bu deli çocuğu çok seviyorum.



güzel bir şarkıyla veda edeyim. O'nun armağanı ;)

24 Kasım 2010 Çarşamba

happy teachers' day!


"Munis ol.
Geçimli ol.
Sevindirmeye cömert, üzmeye cimri ol.
Kapıdan çıkarken kimseye arkanı dönme, yüzünü görsünler.
İçeriye ufacık çocuk girse ayakta karşıla,
insandır, değerlidir.
Alçak sesle konuş.
Kızarsan öfkeni dağa taşa ver, için soğusun.
Sabırlı ol.
Sabrın, iyiliğin ve güler yüzün yola getiremeyeceği zorluk yoktur."

K.Ruhi

Dünyanın ışıltılı çocuklarına rehberlik etmek gibisi yok.
Işığımız sönmesin, söndürülmesin. [tüm engellere inat.]
Günümüz kutlu olsun.

22 Kasım 2010 Pazartesi

he takes my breath away!


Allahımm nasıl mutluyum nasıl mutlu!
İçimden dolup taşan bu müthiş mutluluğun kaynağına son 4 gün kaldı!
Bu gün alabileceğim en en en güzel haber buydu ve bu gün güzel an'lar karşıladı, karşılamaya da devam ediyor beni.
Çorap söküğü gibi gelsin bu sevinç dolu mutluluklar hep kötü olaylar gelecek değil yaa biraz da iyilerine sürelim yüzümüzü gözümüzü :)
Hadi bakalım.
Hazırlıklar başlasın!

^^

21 Kasım 2010 Pazar

petit.


Bayramlık tadlar arkada kaldı. Ne çabuk geldi geçti şu koca 9 günlük tatil anlamadım, diğer pek çok çalışan-okuyan kişi de aynı şeyi düşünüyordur eminim benim gibi. Planladıklarımı yapamadım, yarım kalan işlerim hala aynı durumdalar. Bu da beni fazlasıyla huzursuz ediyor elbette şu satırları yazarken dahi içimdeki huzursuz periler kıymıklar koparıyor parça parça ama ben yine de oturdum boş boş bakınıyorum.
Annecim arı gibi mübarek bir mutfak bir oda koşturup duruyor içinde bulunduğum bu pasiflikten zerre haberi yok, sormuyor da napıyorsun diye.
Öyle.
Bayram telaşlıydı. Ben de hastalanınca ayrı çekilmez oldu kendisi. Ama yine de söz verdiğim kişileri ziyaret ettik annemle birlikte. İlk 2 gün evde geçti. Ablam/eniştem ve miniklerle geçirdim en keyfli zamanları. Misafirle doldu taştı evceezimiz. 3.gün annecimin kolundan tuttuğum gibi ist.yoluna attık kendimizi. Biraz rahatlarım sandım ama öyle olmadı daha da sıkıldım. Özlediğim yakınlarımı görmek iyi gelse de içimde adlandıramadığım bir sıkıntı aslında tüm tatil boyunca üzerimdeydi ve kaçarken daha da içine gömüldüm bu sıkıntının.
Şimdi koca bir tatili ardımda bıraktım ama ne rahatım ne huzurluyum ne de işlerim tamam. Her şey yarım her şey eksik.
Bu hafta içinde herşeyi hale yola koymak istiyorum.
Haftasonu için güzel, çok güzel bir haber bekliyorum.
Aslında yapılmış bir planım var Sevgili Dostum Denizcanım'la uzuuunnn zamandır görüşememiştik. Nihayet plan yaptık ve buluşuyoruz bu haftasonu dedik. Yalnız Onur'un askerden evci iznine çıkma planı çıktı ortaya. Yarın şekillenecek ne olup biteceği. Eğer izin alırsa bu haftasonu Onur ist.da, ben de yanında! [bu gerçekten müthiş!] fekat alamazsa benim Denizcanımla yaptığım planım bozulmadan duruyor bir kenarda.
Bakalım.
Bugün kızlarla görüştük yine. Onları görmek ve onlarla vakit geçirmek bana gerçekten çok iyi geliyor. Bayramda biraraya gelememiştik, iyi oldu. İşlerimi salladım yine, dost yoluna gittim.
Yolda iç sıkıntıma istinaden dikkatim hep kirli ayrıntılara takıldı kaldı. Örneğin; atm kuyruğunda önümdeki hatunun [ki gayet hatun görünümündeydi kendisi.] süper mini eteğinin altındaki süper ince siyah parlak çoraplarına ve topuklularına takıldı gözlerim ve gözlerim öylee nal gibi takılmış halde beklerken sıranın kendisine gelmesiyle birlikte ileri atılan bu hatun kişi sağ ayağındaki ayakkabıyı çıkarıp ayağını sol ayağına sürtmeye başladı ve topuk kısmındaki leş nasır görüntüsüyle benim midem ağzıma geldi ve ben sırayı terkettim! Her güzel görüntünün altından illa bir pislik çıkmak zorundaymış gibi :/
Sonrasında minibüs durağına yürürken karşıdan gelen bir herifin 6 aydır yıkanmamış görüntüsünün ardından burnuma doğru üflediği pislik nefes, ikinci kusma vak'asının gerçekleşmesine ramak bıraktı. Hele bir de utanmadan rahatça yaptıkları bir hareket vardı ki erkek milletinden nefret etmeme yegane sebeptir yani.
Burnuma kaçan tanımlanamaz uçan sinek.vari şey, minibüste bardakta mayonezli mısır yiyen kadının çıkardığı ses ve mayonez kokusu (ben mayonezden nefret ederim.) buğulanmış minibüs camına yapışıp kalmış siyah renkte uzun bir saç teli, bir Gebze gerçeği tever sunta fabrikasının gökyüzüne üflediği 3645937264950474 paket sigara dumanının yoğun kirliliği, hala doğalgazdan nasiplenemeyen ilçemizin kömür kokulu ıslak yolları ve daha onlarca şey..
Yarın için güzel an'lar ve güzel anı'lar diliyorum.
Buna ihtiyacım var.

15 Kasım 2010 Pazartesi

tomurcuk kokulu çayı severim, bir de dostlarımı.

Ben Fevziye Mektepleri Vakfı'nda öğretmenlik yapmak ister,
Manchester United takımını tutarım. [ağız dolusu söylemeyi sevdiğim için!]
Servis bekletmem bilakis dk.lar öncesinden gelir sabırla beklerim.
Ben Kırmızı Dudakları severim ve kırmızı ruju.
Saçlarım da turuncu.
Ben Dostlarımla sohbetlerden dolu dolu keyf alırım.
Onların gülüşünü, onların içtenliğini, onların hayatlarını dinlemekten, görmekten, hissetmekten çok mutlu olurum.
Dostlarım hayatımda çok büyük bir yere sahiptir ve türlü türlüdür her biri.
Bir sürü güzel dostu kucaklarım yüreğimin kolları arasında.
Bizim masallarımız vardır, gerçek masallar.
Ve her seferinde biz o masalı yaşarız farklı mekanlarda, farklı olaylarla ve farklı sohbetlerle!

Bugün yine buluştuk dostlarımla.
Dün ve önceki gün başka türlü dostlarımlaydım bugün başka türlü dostlarımla.
Yine çok eğlendik yine çok güldük.
Gossip girls olarak four together muhabbetin bel kemiğini kırdık..
Geriye Paris'in objektifinden güzel kareler kaldı.
Buyrunuz:
























kırmızıı!


haydarpaşa fatırası.



bu msjlara bayılıyorum.



We are lovers of mng!

desen.mania/kumaş.mania


bebikler.
S/B ÇEKİMLER








Zıpırcığım Gülüş'üm Kayseri'den geldi.
Çok özlemişim minik kuşu..iyi ki gelmiş :)





güzel nazom.
...derken bir güzel gün daha geride kaldı.
Yarın bayram ve bu yıl bayram programımız epey kabarık.
Uğur Ordu'ya gitti askerlik öncesi büyükleri ziyaret etmek istedi.
Annem ve ben başbaşayız.
Ablam ve bebişler bayramın 2.günü bizimle, teyzem ve oğlu da gelecek.
3.gün de annemi kolundan tuttuğum gibi İst.a götüreceğim.
Bayram sonunda görüşmek üzere diyorum,
Herkeslere iyi bayramlar!

14 Kasım 2010 Pazar

merhaba ben Paris tanıştığımıza memnun oldum! :)

Uzun zamandır hayalini kurduğum fotoğraf makineme kavuştum.
13 Kasım 2010 tarihi benim için kaydedilmesi şart tarihlerden biri oldu bu sebepten. Dün deli gibi mutluydum. Bugün deli gibi mutluyum ve bu gazla sanırım bundan sonra hep deli gibi mutlu olacağım.. Bu güzel olay ve sonrasının özetini şöyle geçeyim ivedi bir şekilde.

Dün sabah erkenden yola çıkıp Kadıköy'de Özen'le buluştum. Bir önceki akşam kardeşimle yaşamış olduğum tatsız bir olaydan sebep moralim çok bozuktu ee pek tabii sabah uyandığımda da aynı tatsızlık hakimdi ruh halime. Fotoğraf makinemi almaya giderken içinde bulunduğum heyecanın hayalini kurduğum zamanlardan eser yoktu bende. Özen de bu hallerden sıyırmak için beni Sirkeci'ye geçmeden evvel bir yere oturtup motive etti sağolsun. Kendime geldim. Dost sohbeti ve içtenliği gerçekten bazen sözle, öneriyle yahut tavsiyeyle iyileşemeyecek yaraları şıp diye tedavi edebiliyor. Bu kez de öyle oldu.
Dostlarımız iyi ki var..

Sonra kalktık Sirkeci'ye geçtik vapurla. Tıpır tıpır yürüdük insan kalabalığı içinden ardından hayyam fotoğrafçılık çarşısında babataş fotoğrafçılıkta bulduk kendimizi. Özen'in ablasının tavsiyesiyle gitmiştim ve gerçekten hiç pişman olmadım bundan sonra fotoğrafçılık konusuyla ilgili her ihtiyacımda gideceğim yegane yerdir.
[special thanks to Şener abey:]
Neyse makinemi aldım ellerim nasıl titriyor heyecandan. Kalbim bildiğin ağzımda atıyor, pıt..pıt..pıt'tan ziyade kütür..kütür..kütür. Az da olsa bildiğim her şeyi bir anda unuttum desem yalan olmaz. Sadece o güzelliği seyredaldım öylece. Güzel bayram dilekleri, memnuniyet dolu bir alış-veriş'ten sonra çıktık Özen'le ilk kaydımızı aldık bu harikayla.. Sirkeci'nin arka sokaklarını arşınlayıp Tahtakale'yi dolaştık oradan da Eminönü iskeleye gelip vapurla Harem'e geçtik. Heyecandan ve mutluluktan ağzım 5 karış açık öyle malihülyalı hallerdeyim. Özenimou da ayrı mutlu beni böyle gördüğü için. Sabahki halime kontrast bir halde olunca elbette mutlu olur, canım benim.
velhasıl; o acıbadem minibüsüne ben de izmit otobüsüne atladım, ayrıldık.

Bu arada, bir haftadır fotoğraf makineme isim arama sorunsalıyla boğuşuyordum. Benim elektronik başta olmak üzere sahip olduğum özel eşyalara, nesnelere isim takma alışkanlığım var. Hilmi, yadigar, ali rıza..vs. derken benim için çok çok özel olan makineme de isimlerin en özelini ve güzelini takmak istiyordum. ilk oturumu sevdicekle telefonda yaptık. Ortaya epey isim çıktı. O Edward olsun dedi, ben de aramızda esprisi olan 'Değerli' olsun dedim. Victor, Cano, vd. derken kesin bir karara varamadık. Okulda öğretmen arkadaşlarımla tartışıldı bu konu. Öğretmenler odasının koskoca bir gün en önemli konusu buydu. Ortaya Güngörmüş, Bektaşı, İlhami, vd. pek çok isim atıldı. Onlar arasında da seçim yapamadım. Daha hoşceğiz bir şey olsun istedim.
Dün İzmit'e Zuzum geldi, Nehal de 3 haftadır ordaydı ama bir türlü görüşememiştik zuzumun gelişiyle birlikte artık gitmek şart oldu. Neyse boynumda güzeller güzeli makinam buluştuk kızlarla ve bu isim mevzusu da anında açıldı. Zuzum direkt "Paris" olsun dedi. Tv.de yahşi cazibe diye bir dizi varmış orada yanında sürekli köpeğini dolaştıran bir kadın varmış ve köpeğin ismi de Paris'miş. Benim de makinamı sürekli yanımda dolşatıracağımı bildiği için Zuzum Paris dedi. Esin kaynağını daha önce ne gördüm ne duydum ama baktım kulağa hoş geliyor. Biraz ısrar ve çoğunluğun oyuyla [4'e 1] kabul edildi. İsim anneleri Zuzu ve Nehal'e teşekkürler. Göbek adını da Onurcumun önerdiği isim olan Edward koyduk. Hem dişi hem erkek ismi barındırıyor benim sevgili makinem bünyesinde. Olsun o bir dişi!
Neyse bakalım.
Farkındayım yazılanlar hayat memat meselesi oldu valla içinizden sakın "Görmemişin bir makinesi olmuş, hakkında yazmalara doyamamış görgüsüz!" demeyin.
Bunun benim için ne kadar önemli bir dönüm noktası olduğunu bir kez daha belirtmeme gerek yok değil mi Azizim? ;)

İzmit'te her zaman ki gibi çok iyi vakit geçirdim. Dost yanında insan nasıl mutsuz olabilir ki? Hem Nehal'in arkadaşı Merve'nin doğumgününe de katılmış olduk. Deli gibi eğlendik. Gece sabaha bağlarken uyuduk erkencecik uyandık ve ilk kez Maşukiye'ye gittik. Şirin mi şirin güzel mi güzel bir köyceğizmiş kendisi. [Veni-Vidi-Vici!] Bol oksijenli orman havasını teneffüs ede ede müthiş bir kahvaltı yaptık hep birlikte. Orman içlerine dalıp fötö çektik, çektirdik.
Keyf ve mutluluk dolduk. Nasıl güzel geldi anlatamam.
Bir güzel moral depolayıp eve geri döndüm. Dostlarıma bir kez daha teşekkürler ;)

Şimdi bunca konuştuktan sonra bir kaç fotoğrafı Paris'in gözünden yayınlıyorum..



mutlu eşek :)
ZuZucanım.


Çirkin Ördek Nehalim.


Paris'in Özenimou ile bizi çektiği ilk kare olarak tarihe geçti :)



güzel Özenimou.
der, dilimde dolanan şu güzel parçayla şimdilik veda ederim.

Codeine Velvet Club/Hollywood
p.s. yalnız özet dedim bildiğin olayları adım adım yazmışım. gözümden kaçmadı :)

11 Kasım 2010 Perşembe

I.anniversary of my blog! :)


Blogumun I.yılı şerefine yanımda patlatabileceğim ne konfeti var ne de bir şişe şampanya. Format atılacak bir bilgisayardan elimde kalan birkaç fotoğraf arasından seçtiğim ve tabii çok yakın bir zamanda çektirdiğim bu fotoğraf var..Birkaç da sözcük elbet.
Yoğun duygularım da yok hani öyle aman aman. Sadece mutluyum ve diyorum ki iyi ki bu dünyaya adım attım. Pek çok renkli kişilikle dünya gözüyle yahut sanal olarak tanışmak, onların dünyalarına misafir olmak, kişiliğimi ve hayata bakışımı bu sayfalarda olanca çıplaklığıyla gözler önüne sermek-saçmak, ve daha nice şey..
Hepsi güzel ve huzur dolu bir hissiyat.
Bunu gördüm, bunu bildim.
Birlikte nice senelere.

song of the day: The Kinks LoLa! :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

la dolce vita.



sanırım sarhoşum.

7 Kasım 2010 Pazar

ay falcısı.





türlü hallerde çıkar suretim karşıma.
kimi vakit bir dost, kimi vakit bir sevgili, kimi vakit bir hayal.
şimdilerde hayal'im..
hayal'im sen
hayal'im ben
hayal'im biz.
biz nokta.
the title is from n.eray

5 Kasım 2010 Cuma

güncel mevzuular.



Uzuuunn çok uzuuuunn zamanlar geçti şu Gebze'nin köhne ve is kokulu havasını arkada bırakıp bir kaç günlüğüne de olsa bir yere gitmelerin üzerinden. Kısa yahut uzun soluklu olsa da farketmez mühim olan buralardan gitmek. Sevilmeyen bir mekandan sevilene doğru koşa koşa, uça uça, sevinç çığlıkları ata ata, salyaları sağa sola saça saça ve bilumum halet-i ruhiyelerde gitmenin mutluluğunu size tarif edemem!

Üzerimde yoğun bir sınav baskısı vardı. Tam anlamıyla soyutlanmam da söz konusu değil şuan. Ama en azından pazar günden bu güne toparlanabildiğim kadar toparlandım tüm laf-ı güzaflardan nasibime düşeni alarak.

Uzun vadede yapacağım tek şey yeniden hazırlanmak olacak. Tek tesellim cüzi bir maaşla da olsa bir yerlerde çalışıyor olmak. O da olmasa sanırım kendimi daha kötü hissederdim bu halime şükür doğrusu.
Şimdilerde kendimi yaşadığım yerden ve kişilerden uzak tutmak istiyorum. [Bu kişiler her ne kadar ailem olsa da benim uzaklığa ihtiyacım var. 1 gün 2 gün farketmez.]

Yarın için Kadıköy'de Gebze'den dostlarım Sinom, Selimecanım ve Katyam'la bir buluşma gerçekleştireceğiz bir de üni.den dostum Özenimou katılacak bize. Moda çay bahçesinde güzel bir kahvaltı ardından bahariye yolları bizi bekler. Bol dost sohbetli, bol kahkahalı ve bol bol fotoğraflı bir gün olacağından şüphem yok ;)
Akşamında da çok daha özel bir etkinlik bizi bekliyor :)
Yine tekrarlayacağım bu cümle kalıbını ama -Uzun zaman sonra- sosyallik kazanan kişiliğimle gözlerim yaşaracak ama bu yaşlar sadece ve sadece mutluluktan olacak!
Ahhh çok mes'udum alfonsoo!Hissiyatımı bir tek sen anlarsın.

Bu arada ben 2 hafta evvel Fotoğrafçılık Kursu'na başladım. Epeydir [uzun zamandır yazacaktım kendimi zor tuttum.] hayalini kurduğum bir şeydi zaten bu kurs. Nihayet ilk adımı attım ama henüz elimde bir profesyonel yavrukuş yok ve bu da epey büyük eksiklik benim için. Sevgili emektar canon a560'ımla idare etmeye çalışıyorum o da isteklerime karşılık veremiyor pek tabii. En fazla yaptığı şey macro çekim ve pozlama. Bunun ötesi işin profesyonel kısmına giriyor.
Kasım ayının sonu gibi inşallah hayalini kurduğum makineye kavuşacağım. Neden kasım sonu gibi dersen de biraz maddiyat diyeyim. Daha tam olarak alamadığım maaşımla sağımı solumu toparlamakla uğraştığım için birazcık daha birikime gereksinim duyuyorum. Kasım sonu benim için ideal zamandır. Hayalini kurduğum yavrukuş da Canon Eos 500D'dir. Hani olmadı 550D olsun!
Ama Canon olsun.
Nikon'dan ağzı yanan Canon'a evladı gibi sarılır :)
Bu seçimi yapmamın nedeni epey kabarık. Sonuçta o olsun ben de bir -hoh!- çekeyim.
Kursla birlikte yaptığım çekimler için özel bir blog açmayı planlıyorum. Burda satırlarım konuşurken orada Fötölerim konuşsun olay bitsin.
Zaman ola hayrola.
Planlar inşallah hayal ettiğimiz gibi tıkır tıkır işler.

Güncel mevzuular bunlarla sınırlı değil elbette. Her gün etrafımda o kadar çok olay dönüyor ki bunlara akıl erdirmek, yorum yapmak, el atmak, duymazlıktan-görmezlikten gelmeye çalışmakla ömrümden ömür gidiyor valla billa. Hele bir de yaratıcılıkta sınır tanımayan öğrencilerin olduğu bir okulda öğretmenseniz işiniz biraz daha zor söylim.
Tabii bu ""yaratıcılık" ne ölçüde bir yaratıcılık orası muamma.
Sadece, eve geldiğim vakit beynimde dönüp duran helezonların beni sarhoş edercesine başımı bir o yana bir yana döndürüyor olması ve gün içinde envai çeşit ses dalgasının beynimde yarattığı yankının şiddetini biliyorum, gerisi "Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış"ın Türkçe meali işte. Gerisini varın siz düşünün.
[there is no more explanation about it!]

Onur'la ilgili hislerimden bahsetmeye gerek var mı?Elbette. [Yoğunluğu her zamankinden daha çok orası bir gerçek!] Gelmesine sadece 73 gün kadar kısa bir zamanın kalması en büyük tesellim. Tabii onun gelişinden evvel ben gideceğim yanına ve yine bu da Kasım'ın sonu gibi olacak. [Kasım pek güzel göründü bak şimdi gözüme.]

Onun dışında bol miktarda gidip gelen mektuplar, hediyeler, irili ufaklı paketler var, az olan uzaklığı daha da yakın eden. Yanında olmanın, dokunmanın, hissetmenin sıcaklığının yerini hiç bir şey tutamaz diyoruz can-ı gönülden ve tez zamanda şartları uydurarak soluğu hooop Balıkesir'de alıyoruz.
Tez geçsin hele vakit.

Tüm bunların dışında son günlerin en önemli olayıysa saç uçlarımdaki kırıkları aldırmak maksadıyla gittiğim kuaför salonundan hüsranla çıkmış olmamdır. 3 parmaklık bir isteği 1 karış anlayan (cm.e vuramayacak kadar dolu beynim mazur gör.) kuaför bayana içimden yağdırdığım küfürlerin haddi hesabı yok. Bu içselleşen durumdan ötürü uzun yıllar o parmaklarına bulaşan siyah boyaların rengi gitmeyecek bahse girerim.

"Kökü sende uzar dert etme." diyenlere de harbiden söyleyecek söz bulamıyorum.
Bu bicik kadar saçlarla dolaşmaya alışmaktan başka elimden gelen bişey yok.
(normal şartlarda dışardan baktığın vakit kısa gelmeyecektir saçımın boyu ama belime kadar uzamış olan saçlarımdan geriye kafamda kuş gibi bir hafiflik hissi kalınca sanırım -kadın saçımı baya baya kesti yahuu!- diyorum. Tekrar belirteyim bu kadar kibar değilim kadına karşı. Çemkirmelerimin ucu bucağı görünmüyor bu konuyu kapatsam iyi olacak.

"amaaannn sen de canıımm! kökü sende ne olsa, uzar gider ne dertleniyorsun allasen!"
-bi sus yeeaaa!!
...
Tamam sustum.


Arada bir uğrayarak ağlama duvarı yaptığım bloğuma şimdilik yine kısa bir veda.
Tekrar görüşmek üzere.
Sağlıcakla.