4 Ağustos 2018 Cumartesi

sa-sa-sa-samı taym :)



25 Haziran'da resmi olarak çıkmış olduğumuz yaz tatilimizin 1,5 ayını çatır çutur yemişiz.. Şimdi 1,5 ay tatil mi olur diye düşünüyorum içimden, dış sesler de aynı şeyi düşünüyorlar evet.. Öğretmenliğin bence en ama en güzel yanı tatil günlerinin diğer sektörlere nispeten daha fazla olması.. Gün içindeki çalışma saatlerimiz de yine oranladığımızda daha az.. Gerçekten çok şanslı ve mutlu hissediyorum kendimi bu açıdan..:)
Tatilin son ayındayız.. Ağustos gelince bir hüzün bir yorgunluk çökmüyor değil üzerime.. Tatil biteceğine mi okulların açılacağına mı üzülsem inan bilmiyorum. :( Bu sebeple son tatil zamanlarımı da dolu dolu geçirmek için çabalıyorum..
Temmuz ayında biricik kızım Neva'mla Marmara Adası'ndaki halamızın evine gittik.. Hem tatil yapıp dinlendik, hem uzun zamandır görüşmediğimiz halamlarla görüşüp hasret giderdik. Neva su kuşu olduğu için her gün denizde keyifle vakit geçirdik.. Bana da çok iyi geldi. Ada hayatını her zaman seviyorum.. Sakin, sessiz, huzurlu ve dingin.. Tempolu bir okul ve koşturmalı bir seminer döneminin ardından nefis geldi bu tatlı kızkıza kaçamak :) Sonrasında İstanbul'a döndüğümüzde tayinlerimiz belli oldu ve İstanbul'da kalacağımızı öğrendik.. Küçükbey'in yeni görev yeri yine İstanbul'da. Çünkü hayalini kurduğumuz şehirlerde ne yazık ki bizim için güzel yerler açılmadı.. Açılanlar da Küçükbey'in sıralamasının önünde olanlar tarafından kapıldı derken bizler yine burada kaldık. E madem kaldık uzuuuuuunn vakittir yapmadığımız(açıkçası gideceğiz gözüyle baktığımız için her şeye elimizi sürmemiştik hiç) ev tadilatı, boya ve badana işlerine girdik.. Her şeyi kendimiz yaptık.. Boya badana Küçükbey'in, temizlik dolaplar eşyalar düzenleme, ayıklayıp sadeleştirme işi bana.. Temmuz'un ortasında başlayan bu işlerimizi 2 gün evvel bitirdik.. Ufak birkaç bir şey kaldı ama onları da sonraya bıraktık.. Yavaş yavaş hafiflemek evde ne kadar kullanılmayan eşya ıvır zıvır varsa ihtiyaç sahiplerine vermek kendimi inanılmaz iyi hissettirdi. Uzun vakittir buna ihtiyacım varmış.. Evde eşya ve ıvır zıvır yığını içinde resmen nefes alamıyormuşuz bunu bir kez daha gördük :(
Neyse.
Yarın tekrar bir yolculuk başlayacak nasipse.
İlk rotamız Çorlu..
Kıymetli Merviş'imin kıymetli oğlu Sarpikomuz 1.yaşını dolduruyor.. Bir doğumgünü kutlaması yapılacak ve bizler de bu özel ve güzel günde yanlarında olacağız dostlarımızın.
Pazar sabaha karşı da artık memleketimiz Ordu için yola çıkacağız.. Kurban Bayramı tatiliyle birlikte 3haftalık izni var Küçükbey'in.. (Benim tatilim 3 Eylül'de bitiyor)
10 gün dinlenip, doğayla sakin sessiz keyif dolu zaman geçirmeyi planlıyoruz.
Son 10 günde arkadaşlarımızla Karadeniz Turu'na çıkacağız inşallah.
Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gürcistan derken hat boyu ilerleyeceğiz.
Bundan 2 yıl önce de gitmiştik bu hatta..Yalnız çok şiddetli ve hiç durmayan bir yağmura tutulduğumuz için sisten, soğuktan hiçbir şey anlamadan geri dönmüştük.. Dilerim bu kez aynı tatsız durumla karşılaşmayız :)
Dün ve bugün bavul hazırlığıyla uğraştım durdum..
Şimdi de bilgisayara telefonumdaki fotoğrafları atıp hafızayı temizleyeyim diye oturdum.
Oturmuşken son günlerde yaptıklarımdan şöyle bir kaç satır yazayım dedim..
Gitmeden tatile ses etmek iyi geldi :)
Dİlerim Karadeniz tatilimiz de sağlıklı ve keyif dolu geçer..
Tatil sonrası görüşmek dileğiyle :)

29 Haziran 2018 Cuma

writing.more



Yazmak, okumak, üretmek iyileştiriyor. Yazdıkça daha çok yüzleşiyor insan yaşadıklarıyla. Yüzleştikçe de hafifliyor. Sonra daha çok yazmak istiyor. Yükü ağırsa hele, kaçışı yazmak oluyor. Yazdıkça hafiflemek. Okumak da başka bir kaçış yüklerden. Beyinde ağır basan düşünceleri, olayları, kişileri bastırıyor, öteliyor, unutturuyor. Kısa süreli belki ama soluk soluğa peş peşe okuyunca buna da fırsat kalmıyor. Hem okudukça kendine çok başka bir ben katıyor insan. Karakterleri özümsüyor. Onları taklit ediyor bazen. Bazen de kızıyor saçma diyor. Yine de okumanın iyileştirici, şifalı gücünden faydalanıyor. Son günlerin en popüler kelimelerinden biri olan üretmekte sıra. Üretmenin de kendinden önce vurguladığım yazmak ve okumaktan hiç bir farkı yok bilakis onlardan bir adım önde kişiyi iyileştirme yolunda. Kanalize olduğun bir uğraşın sonunda ellerinin arasında tuttuğun şey her neyse seni daha da teşvik ediyor bir adım ötesine. Hele ki fayda sağlamışsan hele ki birilerinin işine yaramışsan hele ki iyi bir şeylere hizmet ediyorsan seni tüm dertlerden, sıkıntılardan uzak tutuyor üretmek dediğimiz şey. Çok geniş bir yelpazesi var üretmenin. Fikir üretmek, sebze üretmek, el ürünleri üretmek, yemek üretmek, bilinçli bir şekilde insan üretmek de dahil ve daha sayamadığım pek çok şey..Tüketmek her türlü kaynağı yok ederken üretmek daha şifalı ve etkili insanın kendini bulma yolunda.. Etrafındaki maddi manevi yükleri silkip atmakta hele birebir.

Kafamın içinde son günlerde sık  sık tekrarlanan cümleler böyle.

Mayıs ayını dopdolu geçirdik. Zaman nasıl aktı gitti hayattan fark etmedik. Haziran da kendi temposunda bazen hızlı bazen yavaştı. Sonuna gelmişiz bile. Son zamanlarda yaşadığımız bu hızlı tempo için bir tablo yapacak olursam kaba taslak;

27 Mayıs Pazar              ==>  English Night Show
9 Haziran Cuma            ==>  Karne Töreni ( O hafta full karne hazırlığı, all stars sinema etkinliği vs.)
14-17 Haziran Arası      ==> Ramazan Bayramı. İğneada'da hayatımın ilk kamp deneyimi.
18-22 Haziran Arası      ==> Yaz Seminer Dönemi ( Bu hafta full Neva'nın doğumgünü hazırlığı)
23 Haziran Cumartesi   ==> Neva'cımın 4.Yaş Günü Partisi :)
24 Haziran Pazar           ==> Erken Seçim günü :(

25 Haziran Pazartesi nihayet 2 ay sürecek olan yaz tatilim resmi olarak başladı. Neva'mın okulu 30 Haziran'da biteceği için onu okula bıraktıktan sonraki saatleri kendime, evime vs. ayırmayı hayal etmiştim lakin işler planladığım gibi gitmedi. Kuzucuk hastalandı ve toplamda 2 gün gidebildi okuluna.Kısa süreli bir ateş, öksürük ve halsizlikten sonra kendine geldi. Okula gitmediği için sevinçten iyileştiğini düşünüyorum. Daha 4 yaşında ama o da ne yazık ki tatil hasreti çeken bir küçük talebe olmuş bu sistemin içinde :(
Bay B.O. şehir dışında eğitim için. Hayatımızın çok önemli bir dönemini de yaşıyoruz son günlerde aslında. Kendisi görevde yükselme sınavını başarıyla geçti ve hatırı sayılır bir sıralamayla müdür yardımcısı olmaya hak kazandı. Gönlüm hep eskiden beri İstanbul'dan gitme, sakin bir ege kasabasında kendi müstakil evim içinde mutlu mesut çocuklu bir hayat sürmekti aslında. Bu hayale kavuşabilmek için şans ayağımıza kadar gelmişken bu hayali gerçekleştirmeye yalnızca kendimin hazır olduğunu görmek, alınacak kararların sonunda karşılaşılacak her türlü maddi manevi kazanç ya da kayıpta tek bir sorumlu olarak benim karşı karşıya kalacağım anlamına geldiği için bu hayali biraz daha ertelemenin şimdilik iyi bir fikir olduğuna karar verdim. İçinde yaşamaktan her geçen gün daha da yorulduğum, bunaldığım bir İstanbul var. Niyetim tertemiz. Bu kirli ve kötü şehirden uzaklaşmak. Tertemiz, herkesin birbirini tanıdığı küçük bir yerleşim yerinde çocuğumu daha mutlu, daha tatminkar, daha üretken bir şekilde yetiştirebilmek. Herkes biliyor ki İstanbul  her geçen gün kan kaybeden bir yoğun bakım hastası gibi canından, güzelliğinden, pırıltısından kaybetmeye devam ediyor. Tüketme eyleminin bu kadar hızlı yaşandığı bir şehir olması kendisinden soğumada birinci sırada. Evet kendimizi durduralı, tüketimden kaçınmaya başlayalı çok oldu. Lakin sosyal çevre, içinde yaşadığın toplum seni olmasa da yetişmekte olan küçük bir insanı etkilemekte ve sen kendi kuralların ve yaşam tarzınla bunun önüne bir noktaya kadar geçebilmektesin. Velhasıl, biraz daha bu anlamda olgunlaşmayı sürdürerek İstanbul'daki yaşamımıza bir süre daha kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu süreçte daha sık şehir dışı kaçamakları ve sakin orman gezileri ve konaklamaları düzenleyeceğimiz ortada. Hakkımızda her zaman söylediğim gibi hayırlısını diliyorum..

Uzun zamandır kitap okumaya da ara vermiştim. Daha doğrusu vakit bulamıyordum bu çok sevdiğim şeyi yapmaya. Okul, ev, koşturmaca içinde sadece sabah erken kalkıp akşam geç yattığımı(sızdığımı) hatırlıyorum bu dönem. Bu sebeple hevesle elime aldığım her bir kitap yarım yamalak okumalarla bir köşede bırakılmıştı. Tatilim başlar başlamaz günümün en uzun kısmını okumaya ayırdım. Önce dostum D.ye armağan edeceğim kitabımla başladım. Cumartesi günü Tasarım Pazarı kurulacak Beylerbeyi'nde. Orada kendi çalışmalarını sergileyeceği ve satışa sunacağı bir stant kuracak kendisine ve bu kitabı hediye edeceğim ona. Sonrasında işe yarım bıraktığım kitaplarla başladım. Psikodrama, Montessori, Doğa ve Çocuk temalı kitaplarımın okumasını yapacağım önümüzdeki hafta içinde. Kitaplığımda hevesle alıp okumadığım onlarca kitabım var.. Sırayla okumayı heyecanla bekliyorum :)
Bu arada okuldan öğrencilerimle oluşturduğumuz bir grubumuz var. Onlarla da ortak gidiyoruz kitap okuma konusunda. Birlikte Kitap Takas günlerine başladık. Bu da bu yazın bereketli geçeceğine dair güzel bir olay.. Hem onlar hem ben soluk soluğa okuyoruz kitaplarımızı. Bilgi paylaşıyoruz yorum yapıyoruz eleştiriyoruz derken aslında geleceğin küçük kitap eleştirmenlerini yetiştiriyoruz. Bu yaz için güzellik ve umut vadeden bir etkinlik bu :)

Tatil planların yok mu peki? dediğini duyar gibiyim. Ne yazık ki bu yıl planlı, programlı bir yaz tatilimiz yok. Yakın dostlarımızın yazlıklarına hafta sonları gidip hem onlarla vakit geçirmeyi hem de tatili değerlendirmeyi planlıyoruz. İstanbul'dan ne kadar uzak o kadar iyi :(
Ağustos ayında da Karadeniz planımız var kurban bayramıyla birleştirip. Sevgili dostlarımızla ve ailemizle.
Bazen yakın çevrede bir yazlığımız olsa sıkıldıkça buralardan kaçıp kaçıp gitsek diye düşünmüyor değilim doğrusu. Yazlığı olan herkese imrenerek bakıyorum :(
Bizim de olur belki bir gün..
Hayal etmekle başlıyordu her şey değil mi?

Arayı uzun tutunca yazdıkça yazası geliyor insanın.. Hele bir de kafa sakin, yapılacak şey az olunca :)
Öyleyse bu yaz blog için de verimli geçeceğe benziyor.. Yazmayı planladığım fakat işler güçlerden vakit ayıramadığım geçmiş dönem yazılarını da inşallah kaydedeceğim buraya.
Şimdilik veda edeyim yarın sabah Nevoşkamla Gebze'ye gideceğim Kasım ayından beri uğramadım. Annemi, ablamı, kardeşimi ve yeğenlerimi çok özledim. Erken kalkmam gerekiyor.
Çok sevgimle.

Fotoğraf : Merviş // İğneada
                 16 Haziran 2018/Cumartesi


9 Nisan 2018 Pazartesi

ne olacak bu çocukların hali?


Ahh.. Çok keyifle geçen bir hafta ve haftasonundan sonra pazartesi gününe nöbet + full dersle başlamak inanılmaz derecede yorucuydu. Lakin beni asıl yoran öğrencilerin bahar mevsiminin kendini yavaştan hissettirdiği şu son zamanlarda gevşemiş yaylarından sebep kontrolsüzce tuhaf davranışlar içine girmeleriydi.. Ne ders dinleme, ne etkinliklere katılım, ne de sınavlardan yahut çalışmalardan ortalama bir performans gösterimi..Hepsi ama hepsi rafa kaldırılmış, yaz tatiline daha 2 ay olmasına rağmen sanki tatil moduna ayarlanmışlar gibiler.. Öğretim adına bu kadar ilgisiz ve duyarsız olan öğrencilerimin her türde oyun ve saçma youtuber'ı takip etmedeki merakı ve ilgisi tam tamına bir zıtlık içerisinde.. Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum ve bunun tam bir bağımlılık olduğunu düşünüyorum..Zamanı çer çöp edip sadece saatlerce oyun oynamak ve youtuber izlemekten başka bir aktiviteleri yok.. Çok az bir kısmının okuduğu birkaç kitap da içerikleri boşaltılmış, ikili ilişkileri konu alan, yaratıcılığı tetikleyecek hiçbir özelliğe sahip değil.. Komik, eğlenceli dedikleri kitapları 10 sayfa okumaya tahammül edemiyorum inanın..
Büyüdükçe, ilgi alanları genişleyeceği yerde daralan çok yüksek oranda bir öğrenci kitlem var. Buna engel olmak için savaşıyorum elbette.. Kurtarabildiklerim benimdir. Lakin sözümüzün bir noktada yetersiz kaldığı durumlar da oluyor. (Aile faktörü gibi) Tek taraflı bir savaş vermekten dönem dönem yıldığım zamanlar oluyor. Bugün bunu ta içimde hissediyorum.. Çok üzülüyorum.. Kendi evladımın jenerasyonu da bu çocuklarımın jenerasyonundan bir tık daha anlaşılması zor olacak hissediyorum.. Cehaletle ve üzerine afiyet bir de teknolojiyle savaşımız her geçe gün daha da büyüyor, büyüyecek.. Her şeyi hızlı tüketme arzusu, insanlığını kaybetmiş bir nesil, cehaletin diz boyu olduğu bir dünya.. Ne kadar katlanılır olabilir düşündükçe boğuluyorum bu düşünceler içinde.. Gerçeklerle karşı karşıya geldiğim 2018 yılı ve sonrası çocuk eğitmenin çok çok zahmetli bir savaş olduğunu, çocuklarımızı teknolojik aletlerin kölesi olmaya mahkum eden sistemin ne yazık ki bu durum karşısında çok da etkin olmadığını görmek ve daha onlarca, yüzlerce şey..
Bugün yılgın hissediyorum kendimi..
Savaşacak gücümün kalmadığını bir de..
İyilikler, güzellikler dileyip uyumaya gidiyorum yalnızca..
:(

26 Mart 2018 Pazartesi

geçici evhamlar.


Bugün çok şiddetli baş ağrım var.. Enteresan ki ilaç içmiş olmama rağmen geçmiyor da.. Geçen hafta da aynı şekilde bir ağrım oldu.. Normal şartlarda hiç olmayan yeni bir ağrım daha eklendi listeye.. Tuhaf gelme sebebi de bu alına bakarsan.. Ben baş ağrısı hiç yaşamamış bir insanım.. Midem ağrır, eklemlerim ve bacaklarım ağrır (romatizmadan sebep) arada bir de karnım ağrır o kadar.. Ama baş ağrısı da betermiş öğreniyorum yavaştan.. Aklıma türlü senaryolar da gelmiyor değil.. Neden ağrır ki bir insanın başı? İhtimalleri sayınca çok da geriye bir seçenek kalmıyor.. Anlayamadım :(

Senaryo yazmada üzerime yok demicem anlamam bu işlerden.. Çok fazla takmam esasen bazı şeyleri ama aklıma akşam ya farklı bir sebebi varsa diye kara bir lekecik düştü..Sonra gözyaşlarım nedenini tam kavrayamadığım sırada dökülüverdi yanaklarımdan.. Neva'mı düşündüm en çok! Sağlık versin mevlam hepimize.. Evlatlarımızı anasız-babasız bırakmasın diye içli içli dua ederken buldum kendimi bir anda.. Hay Allah! Ne bu şimdi? derken de blog yazmalıyım içimdeki bu saçmalığı bir yerlere not etmeliyim ki geriye dönüp bakınca ne de komik evhamlanmışım deyip güler geçerim dedim..
İnsanız.
Türlü hallerimiz var..
Ne nereden geldiğimizi ne de nereye gitmekte olduğumuzu biliyoruz özümüzde..
Hakikat bu!
Var olduğumuz can mertebesinde şu dünya üzerindeyken varlığımızın kıymetini her gün daha içten idrak edip ona göre davranmalıyız oysa..Yeri geliyor hatalar yapıyoruz elbette.. Ya da bizlere karşı yapılan hataları hazmedemiyoruz.. Ama geçici olduğumuzu burada her gün hatırlatmalı insan kendine.. ve hatırlamışken de sevdikleriyle bol bol vakit geçirmeli..

Evladım..
Canımın taa içi!
En çok onunla vakit geçirmeliyim..
Benim onu ne kadar çok sevdiğimi çocuk kalbinin en derinlerinde hissetsin istiyorum.. Hep hatırlasın annesiyle geçen sevgi dolu güzel günlerini.. En temiz dileklerim onun için.. En'lerimin başında açık ara farkla..
Ahh!
İçimin doyumsuz ateşi!
Ahh!


Uzun ve sağlıklı yıllarımız olsun kızımla, eşimle, sevdiğim ailem dediğim tüm güzel yürekli sevdiklerimle! (AMİN)

14 Şubat 2018 Çarşamba

aylar yıllar oldu sen dönmez oldun.


Nisan 2017 deki yazıdan sonra hiç sayfaya uğramayışıma ne demeli peki? Beni kaynar kazana atmalı, yandım anam dedikçe altıma odun atmalı bence!
Bloğuma yazmıyorum tamam hadi diyelim peki elime defter kalem alıyor muyum? O da yok.. Yazıdan ne vakit vazgeçtim ben yahu? Neden yazamıyorum? Sorumluluklar, işler-güçler yüzünden yazmaya yeterince vakit ayırmıyorum..İçimde yazma aşkı depreşince de yazmaya uygun olmuyorum derken yine bahane hep bahane! :(
Okuldan geldim.. Birkaç halletmem gereken iş var..Bilgisayarı açtım işleri halletim, edemedim derken blog yazayım dedim utancımı örtbas etmek adına.. Eski fotoğraflara bakıyorum bir yandan da.. Bu fotoğrafı geçen yıl Neva'yla çektirmişiz. 2017 Ocak. Dize kadar kar yağdıydı geçen yıl İstanbul'a.. Ne güzeldi sokaklar, ağaçlar..
Bu yıl damla kar görmedik.. İçler acısı bir haldeyiz.. Özlemle bakıyorum..
Bir de fotoğrafın coşkusunun etkisi var tabii paylaşmamda :)