30 Haziran 2010 Çarşamba

change is a necessity!


blog temamı değiştirmek istiyorum!
blog temamı değiştirmek istiyorum!
blog temamı değiştirmek istiyorum!
blog temamı değiştirmek istiyorum!
ben blog temamı değiştirmek istiyorum!
çünkü ben yenilik istiyorum!
çünkü ben hareket, enerji istiyorum!
çünkü ben durağanlıktan nefret ediyorum!
çünkü ben masa başında saat 8'den gece saat 10'a kadar oturup popomu dümdüz yapmaktan nefret ediyorum!
çünkü ben hayatı full time kıpır kıpır geçirmek istiyorum!
çünkü ben yenilik istiyorum!
çünkü ben artık hem çalışmak ve bir işe yaramak,
hem vatana millete hayırlı bir evlat olmak istiyorum!
çünkü ben sanırım buaralar biraz stresli ve agresifim!
bu kılıftan soyunmak çıplak- çırıl.çıplak kalmak istiyorum!
buarada, ben blog temamı değiştirmek istediğimden bahsetmiş miydim?!!
...

28 Haziran 2010 Pazartesi

bi ders arası verip azıcık fotoğraf çekinebilir miyiz? ;)

yoğun bir haftasonu telaşından sonra yorgun bir haziran haftasına daha başladım..
önceden sözleşip pek sevgili birkaç dostla eskihisar yoluna koyulduk.
simt-peynir-çay üçlemesiyle fukara bir kahvaltı sofrasını paylaştık.
bol fotoğraf çekip, eğlendik.
bu ders molası gerçekten süper bir moral oldu bizim için.
şimdi fotos, please ;)



nazan öncel'den kendime "ukala dümbeleği" isimli parçayı armağan ediyorum bu fotoyla! :)
papuçlarımız!


sağdan sola Selimoşum, Gülüşüm, minik farem Katyam! :)






yaramaz afacanlar olarak tırmanmadık yer bırakmadık pek tabii! :)



a perfect jumper I-Gülüş!



a perfect jumper II-yeşocan!



beklenen gün gelecek!
eli kulağında ;)


I feel like I am a rock star!oowww yeee beybi! :)



eksiklerimiz var olsa da mutlu "BİZ" (^^)


absolutely advertorial!


çok severim ben Gülüşümü pek severim..




absurd comedy!



çok afacanız pek afacanız! :)



kapı çalmaca!
...
derkeeennn bir güzel gün de böyle biteeerr..
şimdi bendeniz 10 temmuz'a değin yoğun bir kamp prog. girdiğim için ortalıkta görünmeyeceğim..
10 temmuz'dan sonra görüşmek üzere..
sevgi, saygı ve dostlukla!

23 Haziran 2010 Çarşamba

mor kadifemsi dokunuş.

bu sabah gece geç yatmış olmama rağmen erkencecik uyandım. serin bir hava eşliğinde sıcak bir kahvaltı sofrası hazırladım. annemi çağırdım. birlikte kahvaltı yaptık. çok uzun zamandır tv.ye bakmıyorum. bu sabah nedense tv düğmesine yöneldi minik parmaklarım. sonra TRT'de [ki ben TRT programlarının bir çoğunu çok severim!] klip kuşağında Candan Erçetin'in yukarıda postladığım Kırık Kalpler Durağında isimli şarkısına rastladım..

klibi izlememiştim. şarkıyı arada dinleyip kendimi mutlu ediyordum. Candan'ın bu albümünü de diğerleri gibi zevkle ve keyifle dinliyorum zaten. öyle takılıp kalmışım ekran başında. 5dk. boyunca yüzümde hafif ve mutlu bir tebessümle izlemişim. içim kıpırdanmış. klibin atmosferi beni nasıl da içine çekmiş..şaşırdım ve tekrar gülümsedim halime.

Haydarpaşa tren garında geçen sahneler beni ayrıca mutlu etti. oranın o tarihle bütünleşmiş eski kokusu ve yaşanmışlıklarım da eklenince hemen bloğumda paylaşma isteği şiddetlendi içimde..2 saattir klibi başa dönüp dönüp izliyorum. rakı bardaklarının havada tokuşmasını, öğrenci grubu olduğunu varsaydığım gençlerin enerjisinin, gözlerine pırıl pırıl yansıyarak ettiği sohbetleri, mutfakta keyifle salatasını hazırlayan kırmızı saçlı kadının mutluluğu, lokantanın temizliği ve orjinalliği, orta yaşlı ve yaşlı hanımların/beylerin yüzüne yaşanmışlıkları ne olursa olsun en sağlamından oturmuş güven, kendinden emin ve tebessüm güzelliği ve tabii son sahnede incecik bedeniyle süzülen bir Candan beni çok etkiledi.

zevkle dinlenip izlenesi türden..

19 Haziran 2010 Cumartesi

geppetto versus pinokyo.

tuhaf bir hissiyata büründüğüm şu birkaç günü ardımda bırakıp güzel bir yarına "evet" demek istiyorum..buna ihtiyacım var..çok hem de!

yarın ve gelecekte HERŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK!
-aptal bir polyanna temennisi değil bu..limonun tatlı olmadığı gerçeğinin ben de pekala farkındayım..bu yalnızca içimde kıpırdayan umudun içli duası!-

diyeceğim şu ki; kısa ve öz olmanın tam zamanı.

buarada gitmeden şu yazıyı iliştirmek istiyorum gerçek bir duygu taşkınlığıyla!
özlediğim, ama sadece dualarımla ismini zikrettiğim, kıymetini ergen benmerkezciliğiyle bilemeyip-anlayamayıp içten içe kahrolduğum, hayatta olsaydı şuan kendisini çok, çok, çok daha iyi anlayacağım sevgili ve rahmetli babamı anarken, varolan tüm BABA'ların gününü kutluyorum..

kıymet bilip, kıymet görmek dileğiyle!

17 Haziran 2010 Perşembe

fani.


maneviyatın üzerime ölüm kokusu gibi ağır mı ağır çöktüğü bir gündeyim. sorguluyorum..duyuyorum..şaşırıyorum..hayretler içerisinde kalıyorum..üzülüyorum hatta kahroluyorum..ve sonra sadece düşünüyorum..

bu ağırlığın bu sonu gelmez sorgulayışın bir kandil gecesine denk gelmesi tesadüf mü?yoksa ne?

bir ölüm haberi aldım akşam üzeri..sevilen ve tanınan bir akrabamın ölüm haberi..hem de ansızın..birden bire..umulmadık derecede can yakan türden..tamir için çıktığı elektrik direğinde cansız bedeni kalmış ve kimseler yokmuş yanında yöresinde..saatlerce orda kalmış da kimse duymamış kimse görmemiş..yoldan geçen "biri"nin haberiyle koşmuşlar evine..ne karısı, ne çocukları varmış yanında..öylesine yalnız, öylesine sessiz, öylesine bir başına..

tanımak, aşina olmak onun o babacan ve "abi" sıcaklığına..sonra da kifayetsizce o siyah ölümü geçirmek üzerine, bundan sonra öyle bilmek..bir ölü..fani dünyadan eksilen bir ruh-beden ikilisi..bir daha yok. ebediyen de olmayacak..zor çok zor! hele ki yaşamda "bir 40 yıl daha yaşarsın be abim sen!" dediğin nadir insanlardan olunca kaybımız daha da zor!

ölümün ardından dudaklardan dökülen klasik bir replik; "ölümün yakışmadığı insanlardandı."
evet, klasik belki ama umrumda değil çünkü Ali abime ölüm hiç yakışmadı! eğreti durdu üzerinde! oturmadı, bol geldi..içinde küçüldü ufaldı sanki..olmadı..olmadı..olmadı..

bu ölümünden sonra da üzerime o soğuk sessizlik ve kendimle başbaşa kalmanın duvar gibi dümdüz ağırbaşlılığı çöktü..sorgulamaya başladım..ve bugün sabahtan akşam bu haberi duyuncaya dek gerek kendi iç sesimle konuşmalarımla, gerekse annemle masabaşı sohbetlerimizde aileden ve ölümlerden bahsedişimizle, gerek babamı son zamanlarda rüyalarımda sık sık görüp Esramou'nun dediği gibi dua kotamı dolup taşırmadığımla ilgili sahneler bir örümcek hızıyla örülüverdi..bu bir tesadüf müydü anne? dedim telefonu kapadıktan sonra..bunlar organize edilmişti de biz mi oynadık bu sahneyi?

bu fani ağın içinde biz neyiz?ne?
-cevap yok.

sabır diliyorum..cennet diliyorum..günahlardan arınmış bir ruh diliyorum..

bir de yattığı yerde sonsuz huzur diliyorum Ali abime...

hayatın faniliği üzerine dil dökmeyeceğim. ne de olsa ne menem bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz.. sadece her ölümün insanlara, "insan" olmanın ve yaşadığımız şu kısacık zamanda "hayatın" hem ne kadar önemsiz ve bok püsür hem de tadına doyulası bir şey olduğunu hissettirmesi babında bir uyarıcı sinyali verdiğini görmek değişik hissettiriyor..

farkındayım ki bu sinyal ben doğduğumdan bu yana acı acı yanıyor kırmızılar içinde..
bazen görmezden geliyorum sönüyor, bazen gözümün içine bata bata ben burdayım diyor..
şimdilerde gözümün içine batmakta..
canımı da fec'i acıtmakta!

13 Haziran 2010 Pazar

ni-ha-ha-hooo-!

* sıkıcı olarak başlayan gün sürpriz bir kararla mis'e döner.

*sabah ilk saatlere alınan deneme sınavından sonra 11 den 2'ye dek bir sonraki dersi beklemeye takadi olmayan yeşocan, sevdiceği ve dostlarının fethi.paşa korusundaki kahvaltılarına gitmeye karar verir. atlar minibüse hoopp 2 saate beylerbeyi.

[eee kahvaltı o saate dek beklemez..çocuklar cümbür cemaat Denizcan'a geçer.yeşocan da oraya gider.fethi.paşa yeşocan için yalan olur tabii.]

*yeşocan biraz gerginlik yaşar, sevdiceği onu üsküdar'da beklemedi diye..kendince hırlar-gürler..sonra durulur tabii gülen gözleri görünce..[12 çift ve farklı renklerde.]

*ortam süperdir.gırgır-şamata-bol sohbet muhabbet derken kafa dağıtır. Kpss illetinin üzerine buzz gibi su etkisiyle şoklanmıştır..kendini bulmuştur..kendine gelmiştir.

*cenk'in üzerine dönen geyikler, tomurcuk kokulu seylan çayın hararet alan etkisi, ada kızı modundaki Denizcanın mutluluk saçan enerjisi, Halil abeyin kendine gelen özgüveniyle daha bir sağlam duruşu (hep böyle devam etsin.), songül-ekrem çiftinin birbirlerine ne de çok yakıştıklarını görme-hissetme, sevdiceğin gül yüzü ve mis kokusu, burger'da yenen buffalo soslu big.king.çikın'ın doyurucu etkisi, sonra da sevdicekten ayrışılış süreci..derken yeşocan bugün pek keyifli çok keyifli!!

*her ne kadar gönül sevdicekle Eric Clapton'ın konserine gitmek istese de bu kadar güzelliğin üzerine, şimdilik bu kadarı bile beni nasıl da doyurdu mutlu etti!!

çiftler çifter-çifter maşşallah! :)



yeşocan-esas oğlan, bilal oğlan.
ekremcan-songülcan.

halil abeyim-canım.canım.Denizcanım.

bu foto favorim ama! karpuz tulumlum benim! :)



sevdiğim ayrıntılardan- baykuşların yeri bir başka'dır benim için!-






he-he! Nilgül Teyzemin garip ve eğlenceli notlarından biri.



shoes of ekremcan-songülcan-yeşocan.
birkaç kareyle canlanayım istedim..
mis gibi de oldu :)
günün şarkısı da Halil abeyim ve Cengo'dan geliyor:
bu da sevdiceğim için geliyor:
herkese Wonderful bir night dilerim! :)

12 Haziran 2010 Cumartesi

pardon, bu geminin küpeştelerini siz mi onarıyorsunuz?


kendimi tuhaf ve biçimsiz hissediyorum..
foto için sevgili ve rahmetli Dali seni saygıyla anıyorum..
iç dünyamın karmaşasında hissiyatıma görsellik anlamında çok güzel tercüman oluyorsun..saygım büyük..

gece yine birbirinden tuhaf rüyalarla boğuştum durdum..

en etkileyici olanı da Sally Jane Vintage'ın baş kahramanı Sally hatunla memleketim Ordu'da daha önce hiç gitmediğim bir kilise içerisindeki birbirinden bağımsız ve fec'i fütüristik çizgilerle çalıştığımız Fotoğraf Çalışmasıydı.

giyim-kuşam-saç-baş-pozlar-mozlar aman yarebbimm, uzaydan gelmiş 2 güzellik uzmanı ve 3 stilistle birlikte ortaya güzel bir kreasyon çıkmıştı doğrusu..ki ben vintage hayranı bir hanımcık. bu rüyayla bambaşka alemlere akıverdim..fakat çok da eğlendim doğrusu!

uzun zamandır gördüğüm en güzel rüyaydı demeliyim..en azından üzerimden 100 kamyon yükü mıcır geçmiş hallerde uyanmadım bu sabah :)

hayrolsun ne diyelim..

klasik günlerime bir değişik etkinlik katma heyecanıyla kendimi şimdiden güdülemeye çalışıyorum..
mesela canım çok fena fasıl yapmak istiyor..hem de en rakı.balık'lısından..
mekan farketmez..
karşımda sevdiceğim olsun yeter..
yanık yanık Türk Sanat müziği söylemek istiyorum..
önümüzdeki pazar bu güzel istek için sanırım biçilmiş kaftan..
hadi bekleyelim duralım bare..

o zamana dek dersane-ev-ders,ders,ders,ders üçlemesinde gidip geleceğim aşikar tabi..
olsun, az kaldı..
olcak o kadar..

Günün Şarkısını da hemen kaydetmeli:


[buaralar tekrar sardım beatles'a sonum hayrolsun.]
p.s. başlık çok alakasız oldu biliyorum ama bugün dersaneye giderken duvarda gördüm bu yazıyı..şaşırdım Gebze'de ne arar bu tarz bir soru kalıbı, hem de duvarda..peeehhh!! diye..
ama hoşuma da gitti, hoş gör bilok! :D

9 Haziran 2010 Çarşamba

before rain,after rain.


sadece çok yorgunum ve dikkatli.
sıcak bir kupa adaçayına sarmışım parmaklarımı olanca dikkatimle ekrana bakıyorum.
kelimelerin parmaklarımdan fırtlarcasına ekrana sıçrayışını ve fondan gelen sesi görüyor, duyuyorum.
gerisi nötr.

bugün yağmura yakalandım. [tuhaf değil mi?]
şemsiyemi eskihisar'daki kaptan köşkünde unutmuş olmanın siniri yağmurla buharlaştı gitti.
dersanede güzel vakit geçirdim, tarih sorularını en hızlı benim çözmüş olmam ve doğru sayımın artışta olmasından sanırım hoş geldi.

çıkışta sibel'le kitapçıya gidip eğitim bilimleri soru bankası [5000 soru upsss!] aldım.
çeviriyle elime geçen birkaç kuruş parayı da gidip yeşil sermaye bir kitapçıya yatırmanın pişmanlığını hissettim sonrasında ama şuan hiç bir yere kıpırdayacak durumda değilim..
elbet ben de bilirim kadıköy/beyazıt'taki caaanımm kitapçılardan alayım kitabı, yatırmayalım paramızı yeşil sermayeye ama ortam sabit çeldirici rolünde..şimdilik eli mahkum..

sonra biraz mağaza gezdim..
çok güzel yazlık ciciler gelmiş her yere.
yağmur bahane, vitrinler cıvıl cıvıl. insanın kanatlanıp uçası geliyor doğrusu.
mavi'nin yeni sezon ürünlerine aşık oldum..bir de LC wa'daki şirin mi şirin bir elbiseye..
belimi düzelteyim alacağım gönlümün can attıklarını.

Gebze'ye de Burger King açılacak haberini de alınca ohh değmeyin keyfime!
-buffalo soslar- bekleyin, daimi müdaviminiz ben olacağım!

cuma günü rize'deki özenimou dostumun doğumgünü vesilesiyle ona junior bir hediye paketi hazırlamayı düşünüyorum..hediyelerimden biri KPSS Soru Bankası olacak!vefalı dostuz biz iyi günde kötü günde takviyelere devam günde 5 öğün :)
ekstralar aldım ufacık tefecik..yarına postalayacağım..
bir de Lozan'a mektup var..sırası geldi de geçiyor bile..onu listeme aldım ;)

eve geldim. güneş açtı. silkindim, döküldüm. sakin sessiz kuruldum bilg. başına. içimden yazmak geldi. yazdım. biraz daha gezinip buralarda ders başına geçerim. şimdilik hoşçakal.

günün milyon kez dinlenen ve halen dinlenmeye devam eden parçası:
[şiddetle tavsiye ediyorum..dinlemelisiniz!]

7 Haziran 2010 Pazartesi

içime 70 yaşındaki bir hanımteyzenin kaçtığı sabahtan merhabalar!


dün gece yine birtakım sancılarla uyku denen şeyi aradım durdum tüm gece boyu..
her yanım ağrıyor (romatizmal ağrılarım yağmurla birlikte daha da şiddetlendi!), uyku yok, sancı çok, ağlamaktan gözaltlarım ve yanaklarım nasıl yanıyor-acıyor aman yarebbim!
ne kötü bir geceydi!
öyle böyle derken uyuyakalmışım tabi..
sabah bir uyandım saat 10:37!
direkt lavaboya koşturdum..
yüzüme soğuk soğuk 3 kez su çarptıktan sonra kurulayıp aynaya baktım..
-bir kez daha aman yarebbim!-
yaşlanmışım!
evet, evet sanki 70 yaşında bir kadının yüz hattına bürünmüşüm!
gözlerim çökmüş, göz altlarım morarmış, yüzüm sapsarı..
inan, kendimden korktum..
dedim bu ne hal!
bir gecelik ağrı, sancı insanı bu kadar çöktürür mü?
bir de kabuslar silsilesi beni ayrı etkiledi..
biliyorsun, benim rüyalarım ve kabuslarım tam da 13 bölümlük fantastik bir bilim-kurgu dizisi ortaya çıkaracak kadar entrikalıdır..
bu gece gördüklerim de bu cinstendi..
marmara adası'na gidecekmişim sözde..yanımda ablam kardeşim ve sevgili babam var..
yalnız adaya varmak için türlü türlü taşıma araçlarına biniyoruz.
(normalde tekirdağ'a kadar otobüs ardından vapur'la ada tarifesi yeterli oluyor.)
ama rüya ya bu olmadık şeyleri sokuşturup duracak orasından burasından..
bu türlü taşıma araçları da öyle günlük kullandığımız tarzda bişeyler değil hanii..
marmaray projesine tabii bir sualtı.otobüsü, ardından havada hareket eden bir tren vagonu, sonrasında karayollarında ilerlemekte olan bir gemicik, vb. gibi daha absurd bir sürü şey..
ondan in-ona bin-şuna yetiş-bunu 5dk. farkla kaçır derken döndüm dolaştım onlarca saniye..

bir uyandım boynum tutulmuş,yağmur her yeri teslim almış, huzursuz ve keyifsiz bir pazartesi sabahı beni karşılıyor!!
diyorum sabahtan beri anneme de bu sabah içime 70 yaşında bir hanımteyze kaçtı anne..bana ilişme..
bakalım ilerleyen saatlerde neler olacak?

yağmur çok öfkeli ve şiddetli yağıyor..
haklı..

5 Haziran 2010 Cumartesi

kirpi kavurma.


günlerden cumartesi..
sadece derslere yoğunlaştığım klasik günlerden biri daha..
bu hal epey uzun soluklu devam edecek böyle..
üretim adına sadece notlar-kağıtlar-kalemler-sayfalar-ders kitapları baş kulvarda ilerlerken, sevdiğim pek çok aktiviteyi geri plana ittim..

dostlarla buluşmak, fotoğraf çekmek, yeni mekanları gezmek ve görülmemiş yerleri dolaşmak, bol bol kitap okumak, dergi sayfaları karıştırmak, sevdiklerime birbirinden güzel hediyeler hazırlamak ve sürprizlerle onları mutluluktan şaşkına döndürmek, envai çeşit salatalar yapıp mutfakta yemek köşesini zenginleştirmek..vb.

[biliyorum bilok seni günlüğüm gibi kullanıyorum ama idare et..
bir yerlere kusmak lazım içinde biriken tortuyu..günlüklerim dar gelir oldu..gözümün gördüğü bir sen varsın "hee" deyince yanımda olan..anlatayım da boşalsın içim..]

yaptığım tek entellektüel faaliyet sanırım gazete okumak..
o da evden çıktığım sürece markete uğrayıp aldığım bir şey haline geldi..
günlük kavramı çıktı işin içinden..

bir de kalabalık bir aileydik 1 haftadır..
ablam ve minik'ler bizdeydi..
onlarla ilgilen, oyna, zıpla, keyf et, güzeldi hoştu amma velakin ders çalışmama ket vurdu..şimdi kaldığı yerden devam tabii..

ve tabii annemcanım boya-badana işlerine soktu beni..
"hiç olmadık zamanlarda hiç olmadık işler"le gündemimi hep oyalanır kılmıştır benim annem..
farkındayım bahar temizliğimiz artık yaz temizliğine dönüştü ama sanırım "benim kadrolu öğretmen olma" planım yaz temizliğinden daha önemli bir mevzu an itibariyle..
odamı işin içinden sıyırıp kendi köşeme ayrılıp geri kalan işleri annemcan'a bıraktım..
"ev.kızı" olma hallerini kabullenemiyorum zaten bir de tüm günümü temizlik-bıdı.bıdı onlarca işle geçirmeyeyim..
malum 10 temmuz yakındır! :S

yeni öğretmen alımı yaptı sevgili MEB:
saolsun..
bir de temmuz'da sözleşmeli alım yapacakmış..
ve bir de ağustos'ta alım var tabii.. [ki inşallah ben de bu alınlardan olabillirim!]
işin cılkı çıkmadan hayırlısıyla bir yerleşeyim başka bir şey istemiyorum!

neyin ne olacağı hiç belli değilken, kafamı böyle parça-pincik alımlarla dört döndürürken MEB. ben bir an evvel paçayı sıyırmak istiyorum..
bencilce mi?
evet, sanırım biraz öyle..
ama hayata dair planlarım bu atamalara bağlı..
sonra çizilecek rotam bambaşka olacak!
zamanı geldiğinde tek tek paylaşacağım herşeyi.
yeter ki işe başlayayım!

p.s. MEB.in aldığı din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni sayısının fazlalığı yine beni şaşkına döndürdü :S
şu sıralamaya bakar mısınız yahu!
-din kültürü ve a.b. = 384
-felsefe = 92
-beden eğitimi = 183

önem verilmesi gereken diğer 2 dersin ataması neden bu kadar azken, din kültürü bu kadar fazla?! diye düşünmekten kendimi alamıyorum!!!
bu tip bir konuya değinmek nerden esti bilmiyorum ama MEB.in bu yandaşçı durumunu esefle kınıyorum!

umarım ağustos geldiğinde atanan öğretmen çeşitliliğinde böyle trajik farklar olmaz!
hoş bir haftasonu dileklerimle..

bu sıkıcı olaylara inat güzel bir melodiyle şenlenelim isterim..
buyrunuz efendim..

görsel için denizcan'ıma teşekkürler ;)

3 Haziran 2010 Perşembe

kef.


önündeki sayfalarca konuya odaklanmaya çalışan kız. omuzları ağırlaşmış boynuna baskı yapıyor, hafif kambur görünen profilinin farkına varamıyordu. pencereden dışarı kayan yorgun ve bir o kadar da meraklı gözleri, gökyüzüyle yeryüzünün kesiştiği dar bir noktada cilveleşen iki martıya takıldı birden. antenlerinin yağmur suyundan paslandığı, teknoloji harikası uydu ve çanakların üstüste yığılmış beton bloklardan mantar gibi türediği gri ve tozlu evlerin üzerinden bir yükselip bir alçalarak oynaşmaları, kızın sıkılmış gönlüne ve bi türlü sağlayamadığı dikkatine içten bir mutluluk ve canlılık getirdi.

sonra, o merakla ışıldayan gözler toprak rengiyle hakiye boyalı, yer yer dökülmüş badanasıyla yeniyle eski arasında arafta kalmış bir binanın üst kat pencerelerinden birine kaydı.

yaşlı bir teyze.
beyaz, kenarları yeşil oyalı bir namaz başörtüsü.
sıkkın bir çehre.
çil düşmüş elleriyle kar beyazı güneşliği aralayıp anlamsız bakan iki gözle etrafa şöyle bir gözattı.

kız bir an korktu gözgöze geleceğini sanıp.
son zamanlarda gündemdeki olayların tedirginliğiyle ürkek baktı teyzeye..
soğuktu..
yalnızdı..
uzaktı 5 metre yakınlığa inat..

Oysa ki yaşlı teyze yılların çilesini yutmuş, öylesine pervasız ve heyecansızdı. Gözleri, genç.kızın gözlerindeki pırıltıdan uzak ve meraksızdı.
Usulca geldiği gibi kapattı perdeyi ardına bakmadan..
kar beyazı güneşliğin hafif dalgası kaldı geride.

Genç.kız oyunlar oynayan iki çifte martıyı düşündü..
Sonra yaşlı ve yalnız teyzeyi.
Bir de kendini.
içi sıkıştı.
Birden uyanan ışıltılı merakı aynı hızla sönüverdi.
Dikleşen omuzları çöküverdi.
Profili kamburlaştı.
Dağılan dikkatini önündeki beyaz fotokopi kağıtları üzerinde kararmış noktacıklara vermeye çalıştı.

Gebze/FDD