29 Haziran 2011 Çarşamba

duyuşsal ağırlığım 15bin ton.

Bu akşam uzun çok uzun yıllardır görmediğimiz bir arkadaşımızın yanına misafirliğe gittik ve yine elbette bu misafirlik kavramına da uzun çok uzun yıllardır uzak kaldığımı bir kez daha hissettim. Ciddi anlamda bir hazırlık, hediyeler falan epey epey heyecanlandık yani. Neyse efendim gittik, güzelcecik karşılandık, ağırlandık, yedik içtik ve çoğunluğunu geçmiş zaman olaylarının oluşturduğu sohbetler yaptık derken yine aynı hoşnut hallerde misafirliğimizi noktaladık, evimize döndük.
Beynimin içinde dönüp dolaşan olay ve düşünce topçukları dönüş yolundan şu ana dek tavan yapmış hallerde bir o yana bir bu yana sekip durmakta. Bu uzun yıllar zarfında nereden nerelere gelmişiz?[abartmıyorum 7 sene!] O tanıdığım insan, şu an hep yanımda olan insan, her gün birlikte uyuyup yine birlikte uyandığım insan ve ben. Bu dörtlüde hiç yerinde durmadan kendini sürekli bir yenileme ve gelişim aşamasında yenileyen tek şahsın kendim olduğunu görmek canımı ziyadesiyle sıktı. En yakınımdaki insanlara yaratıcılığın, kendini yenilemenin [bir nevi aşmanın] yerinde sayıklamaktansa farklı yönlerini bu 7 senelik süre zarfında ortaya çıkarıp geliştirmenin önemini kavratamamaktan dolayı acı duydum. Tekdüze prototip yaşamayı sevmiyorum. Etrafımızı bunca farklı şey kuşatmışken ve artık bilgiye böylesine dipdibeyken açıp iki satır cümle okuma tembelliğinde bulunabilmenin cehaletini hiç anlamıyorum. Sürekli aynı sirkülasyonda, aynı monotonlukta sırf günü bitirme ve kurtarma çabası içinde olma durumu bana hem aşırı derecede sıkıcı hem de ahmaklık gibi geliyor. Bir de işin şikayet etme boyutu var elbet. Hayatta her şeyden şikayet eder hale gelmiş çok yakınımdakiler. Sürekli bir bahane ve şikayet dillerde.
"Nasılsın?" sorusunu sorduğum an bezgin, monoton ve tekdüze ses tonlarıyla "meh!" tadında cevaplar almaktan fevkalade sıkıldım.
Tüm bunları düşünürken ama aynı zamanda kendimle feci gurur duydum ve duymaya da devam ediyorum. İnsan açtır. [Fizyolojik ihtiyaçların dışında bir açlık.] Bilgiye, yeniliğe, gelişime, öğrenmeye, araştırmaya, vs.vs.vs. Bu açlık hiç bitmez, bitmemelidir de. O açlık için duyduğun karın gurultusu bittiği an, fizyolojik anlamda istediğin kadar doyurul bir önemi yoktur. İnsanlar sadece yeme, içmeye olan açlığını doyurma telaşında oysa ki diğer açlık insanı insan yapan ana öğe. Ben çift yönlü kendimdeki bu açlığın farkında olduğum ve kendimi doyurmaya çalıştığım için şu an 7sene evvelki Yeşim'den çok çok farklı bir yerdeyim. Bunun farkını işte böyle meclislere girdiğinde istemeden de olsa kıyas yaparak farkediyorsun. Oturman, konuşman, düşünmen nasıl da farklı kılıyor seni. Bu da kendi nezdimde yine kendimle gurur duymam için yeterli bir neden.
Yaratıcılığın ve bilginin hiç eksik olmadığı günlerde kalalım cümleten.

Hiç yorum yok: