27 Mayıs 2011 Cuma

biri.



gecenin biri. yani saat biri. biri var benim yanımda. biri.



kıskanıyorum.



paylaşmıyor içindekinin hepsini.



olsa olsa anca biri.



eksik biri. yarım biri. çeyrek biri.



oysa başkasına gelince açılıyor dili.



bir bana gelince tutuluyor lal oluyor susuyor.



ben biri değil ikiyi isterim onu değil.



çok değil bir artı bir iki.




Kıskanmak ve kıskançlık sorunsalı üzerine bugüne değin gelmiş geçmiş onbinlerce yazı, kitap, yorum vd. yazılıp çizilmiş. Şimdi tutup kendi çapımda burada ahkam kesmeyeceğim. Yalnız değinmek istediğim şey, karşındakine duyduğun sevginin sende can yakmayacak türden de olsa bir kıskançlık damarı kabarttığının ayırdında olma gerçeğidir. Bu belki en sevdiğin canım dediğin belki de hiç tanımadığın görmediğin kişiye karşı duyduğun bir his olabilir. Çıkış noktası ne olursa olsun sen elinde olmadan da sevdiğin kişiyi kıskanabiliyorsun ve buna da engel olamıyorsun. O an içindeki deriler parça parça yırtılıyor, öfkeleniyor, hazmedemiyorsun. Karşındakine de tepki gösterdiğinde ondan seni rahatlatmasını, seni sakinleştirmesini, tabir-i caizse egona tavan yaşatmasını bekliyorsun ehh bunlar karşılanmadığında ya da çeyreği kadarı karşılandığında bu da az geliyor sana. Çünkü bir kadının kıskançlık konusunda içine ateş düştü mü onun o harlı yanan ateşini söndürebilmen için koca bir donanmayla/ekiple seferber olman gerekiyor. Onun bu konudaki doyumsuzluğunu ancak bu şekilde yatıştırabilmeyi öğrenmen gerekiyor.



Bazen basit gibi görünen olaylar aslında hiç de göründüğü gibi basit değildir. Hele ki karşınızdaki gerçekten ince düşüncenin artık cılkını çıkarmış biriyse işiniz daha zor. Tıpkı bende olduğu gibi. Kolay yanlarım olduğu kadar zor yanlarım da var. Dışardan göründüğü gibi değilim, herkes gibi.
Bir konuda sıkıntı yaşıyorsam içim rahatlatılana dek gözüme uyku girmez, yerimde duramam, kalbim iki yamru yumru taşın arasında ezilir ezilir ezilir de gözümden yaş getirinceye dek yakar canımı. Sonra ağlarım. Hem de deli gibi ağlarım. Kendime dünyayı zindan eder, acının en dibine batarım. Beklerim ve de. Harekete geçmem. Karşımdakinin hamlesini beklerim. Yeter ki sevgi dolu, anlayış dolu, hoşgörü dolu gelsin. Kimse dışardan göründüğü gibi değil. Hele hele olay akadaşlıktan çıkıp bir ilişki yaşamaya geldiğinde daha da zor. Yine de elmanın diğer yarısı olarak pek çok ilişkiye göre zararsız olduğumu hissediyorum. İstediğim daha çok gerçekten ilgilenilmek. Ben ilgiyi severim. Megalomanlık derecesinde değil elbet. Ama sevdiğim insanlara gösterdiğim ilginin aynısını olmasa da benzerini görmek beni müthiş mutlu eder. Salt karşı taraftan beklenilen bir ilgi manyaklığı değil bu altını çizerim. Ha şimdi diyeceksin karşılık bekleyerek mi yapıyorsun bir şeyleri ASLA! ama insan ruhunun ne istediğini ve isteyebileceğini 25 yıllık bir deneyim sonucunda az çok çözümleyebilecek kıvama geldim.



Neyse. Şu an kırgın, öfkeliyim ve bunun acısını daha fazla klavyemden almim.

Bu da bir öfke.patlaması.yazısı etiketiyle dursun arada. [ne yazmayı planlıyordum ne yazdım cık.cık.cık!]

Hiç yorum yok: