13 Haziran 2014 Cuma

Nil Karaibrahimgil'in o duygu dolu yazısı.


Annelik dediğimiz o müthiş duygu ve sahiplenmeyle ilgili internete birkaç gündür dolaşan fakat benim bugün okuma fırsatı bulduğum bir yazı var. İçten, samimi, gerçek ve yapaylıktan uzak sıcacık cümleleri içinde barındıran bir yazı. Nil Karaibrahimgil kaleme almış. Kendisi de yakın geçmişte Aziz Arif isminde bir ponçik dünyaya getirdi. Duygularını nasıl da güzel ifade etmiş ahh beni benden aldı okurken! Bloğumda da paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Benimle en iyi empati kuran varlıklar şu an annelik duygusunu tatmış olanlar değildir de kimdir? İşte okudukça içimi titreten bu yazıyı hemen iliştiriveriyorum şuraya:

Meğer Aziz Arifmişim
 Meğer ben suymuşum.
 İçimdeki akvaryumda bir insan büyüyebilirmiş. 
Meğer ben aklım değilmişim sadece, kalbim de değilmişim, bir bedenmişim ben.
Ikınıp bir canlıyı hayatla buluşturabilecek basit bir beden.
Meğer ben kadınmışım. Kadın gibi bir kadın. Çocuk gibi bir kadın değil sadece.
Meğer ben aynadaki ben değilmişim.
Aynadaki kimmiş ben başkaymışım. Bir içim varmış benim. Bir de dışım.
Meğer tek aşk, şarkılardaki değilmiş.
Başka bir aşk varmış yavruya duyulan.
Kalbe doğumla dolan. Kaynağından gözyaşlarıyla fışkıran.
Meğer annem... Ah annem... Bakın yazamıyorum ona gözlerim doluyor.
Meğer beslemeye muktedirmişim.
Sütmüşüm ben, ilaçmışım, balmışım. 
Meğer kokum birine cennetmiş, sığınakmış, yuvaymış.
Meğer kaderde en sevdiğim adamdan çocuk yapmak da varmış, şükür. 
Meğer bilmediğim ne çok şey varmış.
Asıl anlatacak ne çok şey varmış bilmem ki nereden başlasam...
Dünyadan? Kıtalardan? Hayvanlardan?
Annenden, babandan, insanlardan?
Meğer uykusuzluk da güzel olabilirmiş.
Hatta fazla uyku hasret yaparmış, yavrunla arana girermiş. 
Meğer her şey yeniden başlarmış.
Eski olan her şey bir anda eskirmiş.
Meğer seninle konuşmayan minnacık bir adam, sana kendini anlattırırmış. 
Meğer benim bir oğlum olacakmış, kim bilebilirdi. 
Meğer ben bir matruşkaymışım.
İçimden bir küçüğüm çıkarmış. 
Meğer geceyle gündüz palavraymış. 
Hepsi şimdiymiş. 
O uyumayınca uyku da neymiş. 
Uykun gelmezmiş. 
Zaman güneşin uydurmasıymış. 
Meğer annem beni bundan merak edermiş, arayıp sorarmış, dayanamaz gelirmiş, başımdan eksik olmazmış, deli gibi severmiş. 
Meğer ben Nil Karaibrahimgil, Aziz Arif’sizmişim eskiden. 
Meğer minik bir yavrunun gözlerinde kainatın sırrı gizliymiş. 
Bakıp çözülmezmiş sadece dalıp gidilirmiş. 
Meğer avuçlarım onun elleri için kılıfmış.
Meğer kollarım onun ilk eviymiş. 
Meğer sesim ona müzikmiş, hikâyeymiş, ninniymiş.
Meğer dualar gerçek olurmuş.
Meğer kalbim artık onun kalbiymiş. Onda atacakmış.
Meğer büyümenin, öğrenmenin, çoğalmanın, yenilenmenin sonu yokmuş.
Meğer yeryüzünde cennet varmış.
Meğer mutluluk gözyaşları varmış. 
Meğer biri uyurken yapacak şeyinin kalmadığı, aklına bir şeyin gelmediği olurmuş. 
Meğer sevginin sonu yokmuş.
Meğer iki kelime bir büyü gibi diline dolanıp bir ömür bütün cümlelerinin öznesi olabilirmiş.
Aziz Arif. 
Meğer babamın dediği gibi bizim için artık, ‘saatli maarif takvimi’ yokmuş, ‘sıhhatli Aziz Arif takvimi’ varmış.
Hoş geldin oğlum.
Aziz ol.
Arif ol.
Amin.


Daha fazla ne denebilir ki!
Özellikle beni benden alan birkaç cümleyi koyu renkle yazdım. 
Her bir cümlenin anlamı çok yoğun elbette ama bu cümleler beni daha bir etkiledi nedense.
Velhasıl, Nil'e bu güzel yazısı için ben de kendimce bir teşekkür ediyor ve minik Kızımız Neva'ya kavusmayı iple çekiyorum ^_^

Hiç yorum yok: