14 Haziran 2014 Cumartesi

-Hamile Çekimi- yapmalı; kendimizi kırlara, kumsallara atmalı!


Canım Blog.

Iğdır'dan gelmeden planlarını yaptığım, şöyle olur böyle olur, şuraya gideriz, burada çekim yaparız diye diye dilime pelesenk olan -Hamile Çekimi- muhabbetini nihayet bugün gerçekleştirdik. Geldiğimden bu yana her haftasonu hava yağmurlu ve soğuk gittiği için hep ertelemek zorunda kalmıştık. Ama içim içime sığmıyordu tabii. Tereddüt ediyorum sürekli, ya çekim yapamadan Neva kızımız doğarsa ya hayal ettiğim onca şey gerçekleşemezse diye..Neyse ki bugün artık bu işimizi de tamamladığımıza göre kızımız istediği vakit aramıza katılabilir..[İçten bir şükür geliyor bu cümlenin ardından.] ^_^

Düğün Çekiminde yanımızda olan fotoğrafçı arkadaşım Fatih bu sefer ne yazık ki katılamadı çekimlere. Biz de ne yapsak ne etsek derken kadim dostum Denizcanım'a götürdüm teklifi..Kendisi fotoğraf çekmeyi sever fakat full frame bir makineye aşinalığı yoktur..Yine de bakış açısına ve titizliğine güvenirim..Hem düğün çekimimizde de asistanlığıyla bizi yalnız bırakmamıştı :) Kendisiyle vakit geçirmek de ayrı güzel olduğu için bu özel çekimde de bizimle olup olamayacağını sordum. Müsait olduğunu çekim konusunda biraz tereddütle de olsa çekimi yapabileceğini söyledi. Ben de çekim modunu ayarlayıp yardımcı olacağımı söyleyince anlaştık. Plan dört dörtlük oturmadan sabah aldığımız bir kararlar Kilyos Sahiline gitmeye karar verdik. İlk kez Kilyos taraflarına gidecektim. Denizcan da benim gibi ilk kez gidiyordu. Küçükbeyim de uzun yıllar sonra ilk kez gideceğinden hepimiz de tatlı bir merak ve heyecanla düştük yola.
Muazzam bir güneş (aynı zamanda deli gibi kavuran cinsten) şansımız oldu. Fotoğraflarımız bol güneşli ve pırıl pırıl oldular. Çok bir beklentimiz yoktu Küçükbeyimle. Güzel birkaç kare pozumuz olsun, kızımız doğduktan sonra hazırlatacağımız albüme öncesi/sonrası diye koyabileceğimiz türden olsun bize yeter dedik.
Fazlası birikti bile ellerimizde!
Denizcanım sağolsun çok başarılı bir iş çıkardı. Fotoğraf çekimi ve asistanlık konusunda kendisini bir kez daha takdir edip teşekkürlere boğuyoruz buradan da! ^_^

Günümüz dolu dolu ve çok keyifli geçti. Hatta şansımız o kadar yaver gitti ki Boğaziçi Üniversite'sinin Seyirtepe Kampüsüne kimliksiz ve ücretsiz ve de torpilli girdik. Bunun için Security Musa'ya da içten bir teşekkür ediyoruz :)
Her şeyin güzel gittiği ve eve yorgun argın geri döndüğümüz bir günden elimize kalanları hemen derledim toparladım. Beğendiğim kareleri yayınladım. Burada da yer vermeden olmaz elbette en sevdiklerimden birkaç tanesine.

Bundan sonrasında artık bol bol kızçemiz Neva Hanım'lı fotoğraflarımız olacak..
Sağlıkla sıhhatle kucağımıza alıp evimize gelelim inşallah yeter..
Yine yazıcam..
Şimdilik see you bye! ^_^









                                  Rabbim mutluluğumuzu ve huzurumuzu hiç bozmasın inşallah! [AMİN.]

13 Haziran 2014 Cuma

Nil Karaibrahimgil'in o duygu dolu yazısı.


Annelik dediğimiz o müthiş duygu ve sahiplenmeyle ilgili internete birkaç gündür dolaşan fakat benim bugün okuma fırsatı bulduğum bir yazı var. İçten, samimi, gerçek ve yapaylıktan uzak sıcacık cümleleri içinde barındıran bir yazı. Nil Karaibrahimgil kaleme almış. Kendisi de yakın geçmişte Aziz Arif isminde bir ponçik dünyaya getirdi. Duygularını nasıl da güzel ifade etmiş ahh beni benden aldı okurken! Bloğumda da paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Benimle en iyi empati kuran varlıklar şu an annelik duygusunu tatmış olanlar değildir de kimdir? İşte okudukça içimi titreten bu yazıyı hemen iliştiriveriyorum şuraya:

Meğer Aziz Arifmişim
 Meğer ben suymuşum.
 İçimdeki akvaryumda bir insan büyüyebilirmiş. 
Meğer ben aklım değilmişim sadece, kalbim de değilmişim, bir bedenmişim ben.
Ikınıp bir canlıyı hayatla buluşturabilecek basit bir beden.
Meğer ben kadınmışım. Kadın gibi bir kadın. Çocuk gibi bir kadın değil sadece.
Meğer ben aynadaki ben değilmişim.
Aynadaki kimmiş ben başkaymışım. Bir içim varmış benim. Bir de dışım.
Meğer tek aşk, şarkılardaki değilmiş.
Başka bir aşk varmış yavruya duyulan.
Kalbe doğumla dolan. Kaynağından gözyaşlarıyla fışkıran.
Meğer annem... Ah annem... Bakın yazamıyorum ona gözlerim doluyor.
Meğer beslemeye muktedirmişim.
Sütmüşüm ben, ilaçmışım, balmışım. 
Meğer kokum birine cennetmiş, sığınakmış, yuvaymış.
Meğer kaderde en sevdiğim adamdan çocuk yapmak da varmış, şükür. 
Meğer bilmediğim ne çok şey varmış.
Asıl anlatacak ne çok şey varmış bilmem ki nereden başlasam...
Dünyadan? Kıtalardan? Hayvanlardan?
Annenden, babandan, insanlardan?
Meğer uykusuzluk da güzel olabilirmiş.
Hatta fazla uyku hasret yaparmış, yavrunla arana girermiş. 
Meğer her şey yeniden başlarmış.
Eski olan her şey bir anda eskirmiş.
Meğer seninle konuşmayan minnacık bir adam, sana kendini anlattırırmış. 
Meğer benim bir oğlum olacakmış, kim bilebilirdi. 
Meğer ben bir matruşkaymışım.
İçimden bir küçüğüm çıkarmış. 
Meğer geceyle gündüz palavraymış. 
Hepsi şimdiymiş. 
O uyumayınca uyku da neymiş. 
Uykun gelmezmiş. 
Zaman güneşin uydurmasıymış. 
Meğer annem beni bundan merak edermiş, arayıp sorarmış, dayanamaz gelirmiş, başımdan eksik olmazmış, deli gibi severmiş. 
Meğer ben Nil Karaibrahimgil, Aziz Arif’sizmişim eskiden. 
Meğer minik bir yavrunun gözlerinde kainatın sırrı gizliymiş. 
Bakıp çözülmezmiş sadece dalıp gidilirmiş. 
Meğer avuçlarım onun elleri için kılıfmış.
Meğer kollarım onun ilk eviymiş. 
Meğer sesim ona müzikmiş, hikâyeymiş, ninniymiş.
Meğer dualar gerçek olurmuş.
Meğer kalbim artık onun kalbiymiş. Onda atacakmış.
Meğer büyümenin, öğrenmenin, çoğalmanın, yenilenmenin sonu yokmuş.
Meğer yeryüzünde cennet varmış.
Meğer mutluluk gözyaşları varmış. 
Meğer biri uyurken yapacak şeyinin kalmadığı, aklına bir şeyin gelmediği olurmuş. 
Meğer sevginin sonu yokmuş.
Meğer iki kelime bir büyü gibi diline dolanıp bir ömür bütün cümlelerinin öznesi olabilirmiş.
Aziz Arif. 
Meğer babamın dediği gibi bizim için artık, ‘saatli maarif takvimi’ yokmuş, ‘sıhhatli Aziz Arif takvimi’ varmış.
Hoş geldin oğlum.
Aziz ol.
Arif ol.
Amin.


Daha fazla ne denebilir ki!
Özellikle beni benden alan birkaç cümleyi koyu renkle yazdım. 
Her bir cümlenin anlamı çok yoğun elbette ama bu cümleler beni daha bir etkiledi nedense.
Velhasıl, Nil'e bu güzel yazısı için ben de kendimce bir teşekkür ediyor ve minik Kızımız Neva'ya kavusmayı iple çekiyorum ^_^

12 Haziran 2014 Perşembe

39.hafta ve hisler, düşünceler, olaylar yumağı


      En son blog yazımı Iğdır'da kaydetmiştim. Sanırım 22 Mayıs tarihindeydi. O zamandan bu zamana [12 Haziran] tam 20 gün geçti. Bu süre zarfını, evimden 8 aylık ayrılığın yerleşme çabasıyla geçirdim. Taktık takıştırdık eşyalarımızı ve minik bebeğimiz Neva Hanım'ın eksiklerini tamamladık. İlk 10 gün özellikle en yoğun ve telaşlı zamanlardı benim için. Her an doğurabilirim endişesiyle işlerimi tamamlamaya çalıştım durdum. Iğdır'da bol dinlenmeli zamanlardan sonra buradaki telaş ve yoğunluk biraz yordu beni ama sonunda değdi. Şimdi heyecan içinde minik ponçiğin gelmesini bekliyoruz. Hemen hemen her şeyi tamam. Birkaç ufak ayrıntı ve detay dışında eksiğimiz yok. Bu detaylar da Yeşocan'ın süsü püsü aslına bakarsan.
       Hoş, olayı çok fazla dallandırıp budaklandırmaktan hoşlanmıyorum. Doğum konseptleri, hastane odası süslemeleri, olayı bambaşka bir boyuta taşıyan baby shower gösterileri vs. bana inanılmaz gösteriş budalılığı gibi geliyor. Elbette şahsi görüşüm bu. Bunu tatlı bir heyecan ve anı olarak yapan insanlara diyecek bir şeyim yok. Sadece ben hoşlanmıyorum bu tarz etkinliklerden. Sade, öz ve kıymetli anılar kalsın doğumumuzda geriye bize yeter. Örneğin, İstanbul'da geldiğimden bu yana devam eden sağanak yağmurdan sebep hayalini kurduğum hamile çekimini hep ertelemek zorunda kaldık. Havanın kendini yeni yeni toparladığı bu günlerde haftasonu için bir çekim yapalım muhabbetleri yapıyoruz. İnşallah doğurmazsam bunu gerçekleştirebiliriz. Sonrasında da beybinin aramıza katıldığı fotoğraflarımızla güzel bir albüm hazırlamak bence çok daha keyifli ve özel bir şey. Bunun gibi anılar bana daha anlamlı geliyor. Dilerim her şey gönlümüzce olur.
      Bebeğimiz için de aynı minimalist ve işlevsel düşünceyle hareket ettik. Evimiz kendimizce küçük ve yeterli bir ev olduğundan çocuk ya da bebek odası yapmak için ayrı bir alanımız yoktu. Bunun için tam set halinde bir bebek odası yapamadık. Daha evvelinde çalışma odası olarak kullandığımız ve kütüphanemizin de içinde bulunduğu odayı Neva kızımız için tekrar dekore ettik. Çalışma masasının yerine küçük bir kıyafet dolabı yerleştirip ayak ucuna da minik bir beşik koyduk mu şimdilik gayet kullanışlı oldu. Tek kişilik bazamız ve kitaplığımıza dokunmadık. Bazayı ilerleyen zamanlarda etrafını korkuluk yaptırıp kızımızın yatağı formatında kullanmayı planlıyoruz. Şimdilik böyle bir oda konseptimiz var. Yaşadıkça ve kullandıkça daha iyi yerleşim planları yapacağımızdan şüphem yok ve süslü püslü abartılı şeylere de gerek yok. Sade ve öz tercihimiz sonuna dek ;)
        Kızımızın hazırlıklarını tamamlama işinin yanına kocaman bir tick! koyduk tamamdır fakat peki bebeğin doğum işi nedir? :) Şöyle ki şu an 39 hafta +1 günlüğüz. 40 haftamın tamamlanmasına 6 gün kaldı. Vefakat Neva kuzusunda henüz hiçbir kıpırdanma yok. Dünyaya gelme konusunda biraz ayak sürter gibi. Henüz doğuma hazırlık gibi bir hareket yok. Bekleyeceğiz bakalım. Doktorum tahmini 40 haftayı tamamladıktan sonra maksimum 1 hafta daha bekleyeceğimizi normal doğum adına bir hareket göremezse sezaryenle bebeği alacağımızı söyledi. Normal doğum taraftarı olan biri için sezaryen yasaklı kelime! Bunun duyduğumda feci ürperiyorum ve hep dua ediyorum inşallah Neva kızımızın dünyaya gelişi normal yollarla olur. Elbette doğum anında yaşanabilecek komplikasyonlarda sezaryen mecburi yol fakat her şey normal giderken buna gerek olduğunu düşünmüyorum. Hele ki geçmişinde başından 2 büyük ameliyat geçirmiş ve kesik acısının ne demek olduğunu bilen biri için sezaryen doğum son tercih olacaktır. Hakkımızda hayırlısını diliyorum öncesinde tabii ki. Beklemeye devam edelim nazlı kızımızı :)
       Bebeğimizle ilgili hazırlıkları bir kenara koyduğumuzda geriye bambaşka düşünceler ve olaylar kalıyor aslında.. Hani son zamanlarda sürekli bu konuyla haşır neşiriz ya ötelediğimiz pek çok şey de yaşamıyor değiliz. Sabah uyandığımda her gün başka bir konuyla ilgili düşüncelerimi yazmam gerekiyor diyorum ama tembellikten inan erteliyorum yazacaklarımı. Oysa ki yazsam hafifleyeceğim,  ağırlıklarımdan kurtulacağım, daha rahat nefes alıp daha huzurlu uyuyacağım ama yapmıyorum. Bugün, her blog yazısına karar vererek başladığım gibi yine kararlı bir şekilde oturdum yazmaya. Biliyorum anlatacak o kadar çok şey varken özet halinde sadece şu anda hissettiklerimi ya da düşündüklerimi paylaşacağım. Ama gitmeden yazmayı planladığım yazılarla ilgili başlıkları bu yazının hemen sonuna iliştireceğim ki gözümün önünde dursun ve ben bu sayfaya uğradıkça hep yazmam gerektiği vicdanıyla başbaşa kalayım. En mantıklı hareket bu olacak :)

      Iğdır hayatımın bambaşka bir geçiş aşaması oldu. Orada yaşadıklarım, orada kendime kattıklarım, oradan öğrendiklerim, orayla ilgili her şey ama her şey artı ve eksi yönleriyle tecrübe haneme birbir eklendi. Lakin, benden götürdüğü pek çok şey de oldu. 1 yıldır sürdürdüğüm evlilik hayatımızı farklı bir boyuta getirdi misal. Evet bizler yine evliydik ama ayrıydık. Bu çok acı bir tecrübeydi. Aynı evi paylaştığın, aynı hayatı sürdürdüğün insandan ayrılıp başka fakat geçici bir hayata başlamak hem seni hem karşındakini olumsuz anlamda birçok şeye sürükleyebiliyormuş. Örneğin seni tahammülsüz, sabırsız ve fevri bir karaktere sokabiliyormuş. [ki bu karakterin, hamilelikle beraber vücudumu ele geçiren 37 farklı hormonla çok ilgisi var gözardı etmemeliyim!] Yalnız yaşamak, özgürce ve tek başına aldığın kararlarla hareket etmeye alışmak bunlardan en çok beni rahatsız eden etkileri aslında. Elbette her birimiz kendi içimizde özgürlüğümüzü yaşıyoruz evlendikten sonra bile. Ama farklı bir özgürlük oluyor yaşanılan. Bekarken yaşadığımız başka evlendikten sonra yaşanan başka bence. Sevgiliyken birbirimize karşı sorumluluklarımız bu kadar gözle görülür değil ya da hassasiyetimiz. Evlilikle birlikte, evlilik sorumluluğu dediğimiz; özgürlüklerimizi bir şekilde kısıtladığımız hayatımızla ilgili alacağımız her kararda danışarak hareket edeceğimiz bir boyut başlıyor. Herkesin evlilik ilişkisinde böyle olmayabilir. Benim için böyle ama. Bu boyutu geçirdiğimiz bir yılda oturtmuşken her şey iyi hoşken tekrar başa sarmak zor geldi bana. Tekrar alışma süreci, tekrarlar ve yine tekrarlar. Tek başınayken iki kişiyle bütün olmak, bir olmak kolay bir şey değil. Bunu  başardığımız sürece mutluyuz biz. Iğdır, bizi tekrar tek başına bırakmış şimdilerde yine bütün olma gailesi içindeyiz. İlk günler çok sancılı geçti inkar edemem. Böyle hayal etmemiştim dönerken. Bambaşka, bembeyaz, pamuktan hayallerde yüzmeye devam etmiştim. Gerçeklik beni alaşağı etti. Toparlanamadım. Çabaladım, nafileydi. Sustum ve ağladım. Uyuyamadım. Huzursuzluk içimi kemirdi durdu gecelerce. Mutsuzluğun dibinde dolandım durdum. Neyse ki şimdi yavaş yavaş her şey normal seyrine dönmeye başladı. Kaldığımız yerde değiliz belki ama yine geleceğiz o günlere. Bebeğimiz de aramıza katıldığında "Evet, biz şimdi gerçek bir aileyiz!" cümlesini huzur içinde güvenle söyleyeceğiz.

       Hayatta yaşadıklarımızdan ders çıkarmayı öğrenmeliyiz artık. Bir olay yaşadık, tepki koyduk, bitti. Yine benzer bir durum yaşandığında yine aynı tepkiyi verip bitirmekle olmuyor işte. Geçmişin öğrettikleriyle davranmak lazım. Ölçüp tartıp kendine en az hasarı verecek şekilde hareket etmek lazım. Yoksa acılar içinde yüzmek çilemiz olacaktır.
       Velhasıl, hayat devam ediyor. Kuşlar uçuyor. Ben her sabah uyandığımda şükrederek uyanıyorum ve hep pozitif düşünmeye çalışıyorum. Beynimdeki kurtlardan her geçen gün biraz daha kurtulmak demek daha ferah daha aydınlık ve daha parlak günler demek. Bunun için çaba sarfediyorum. Dilerim bu çabamın sonucunda arzu ettiğim huzur ve mutlulukla taçlandırılırım. [AMİN.]
     
       Şimdi yazmayı planladığım yazılarla ilgili küçük başlıkları şuraya gitmeden iliştirivereyim. Gözümün önünde dursun da yeri geldikçe içinden seçip seçip yazayım.

*  Anlayışlılık vs. Anlayışsızlık
*  Kıskançlık Nedir, Neden Vardır?
*  Polyanna Olmanın Avantajları & Dezavantajları
*  Bir İnsanı Çok Sevmek 
*  Hayatta Dik Durmak İçin Yapılması Gerekenler
*  Mutluluk Kaynakları
 
       Şu an not aldığım başlıklar böyle. Umarım gerçekten yazabilirim bu konularla ilgili. Bebeğimizin doğumundan önce en azından bir iki tanesini bitirsem kar sayacağım ya bakalım.
       Sana pazar günü İstanbul'a ziyaretimize gelen dostlarım Seyhan, [ ve güzel sevgilisi bay G.] Merviş-Göken-Cemroş ponçikleri, Emlak ve Çikoyla gittiğimiz bir mekanda çektirdiğimiz 39.hafta fotoğrafıyla veda ediyorum. Bol blog yazılı günlerde görüşmek üzere sevgili kadim bloğum ^_^