Yarın sabah bir otel odasında uyansam; perdeleri açıp, o zamana değin hiç görmediğim bir şehre baksam. Kulelere, parklara, köprülere, ortadan akan nehre şöyle bir göz atsam.
Kim olduğumu bilmesem, hiçbir şey hatırlamasam. Çantamda nüfus kağıdım ya da herhangi bir kimliğim olmasa. Adımı, soyadımı, geçmişimi, geleceğimi, yaşımı, umutlarımı, işimi, hiçbir şeyi bilmesem.
Yeni doğmuş bir çocuk ya da bir ölü kadar özgür çıksam otelimden dışarıya. Beklediğim telefonların, yapmam gereken günlük işlerin hepsini unutmuş olsam.
Telefon defterime bir göz attığımda anlamsız gelse bana tüm isimler ve o yanlarında yazılı olan telefon numaraları. boynumdaki mavi boncuğu bana kimin armağan etmiş olduğunu bilmesem. Anasız, babasız, eşsiz, çocuksuz, dostsuz bir insan olarak insem otelin merdivenlerinden. Bir türlü bir sevgiliyi hatırlayamasam; o çok sevdiğim ay ışığının, bulutların ardından göle süzüldüğü geceleri anımsamasam.
Banka cüzdanlarımın, kredi kartlarımın hepsi yok olmuş olsa. Ben onları bilmesem. Üstümde elbisem, ayağımda pabuçlarım, belleğim bomboş; bu sabah zamanı özgürce kucaklasam dünyayı. Bir kitapçı dükkanında kendi kitaplarımı görsem, ilgimi çekse arka kapak yazıları, cebimdeki parayla kimin olduğunu bilmeden bir ikisini alsam. Otursam parktaki bir banka, elimde sandviç, kitaplarıma göz atsam. Evimden, işimden uzaktaki bu kentte akşama değin sokaklarda dolaşsam. Yeni evler tanısam, yüzümü yepyeni bir rüzgar yalasa, güneş hafifçe kızartsa yanaklarımı...
Gece otelime dönünce televizyonu açsam, haberleri bir film izler gibi izlesem; saçma bulup yarısında kanalı değiştirsem.
sonra yatağıma yatıp uyusam, yepyeni rüyalar görsem. Temiz belleğimi yavaş yavaş içinde bulunduğum bu yeni dünyaya açsam.
Bir çemberin içinde dönmekten, kendimi her gün gereken işleri yapmaya koşullandırmaktan bıktım usandım artık. Ülkenin durumundan, yağışlı sonbahar havasından bıktım, sıkıldım artık.
Yarın sabah bir otel odasında uyansam, ne geçmişimi, ne geleceğimi bilsem. Para pul düşünmesem. Aynada saçlarımın rengini ilk kez görsem.
Gözlerime, dişlerime baksam. Kendimi tanımaya çalışsam. Yeni doğmuş bir çocuk ya da ölmüş biri kadar özgür; yirmi dört saat yaşasam bu dünyada.
Rastgele aşık olsam.
Sevsem.
Sevilsem.
Yeniden kursam düşlerimi...
Nazlı ERAY
O kadar kanıksadım.
O kadar içimden hissettim.
O kadar benim oldu bu yazı.
Yazardan bana geçti gibi.
Bir yirmi defa daha okuyacağımdan şüphem yok.
Siz de okuyun.
2 yorum:
Birçok insanın kendini bulabileceği bir yazı bu. O derece evrensel bir dille yazılmış.
Yorum Gönder