13 Kasım 2010 tarihi benim için kaydedilmesi şart tarihlerden biri oldu bu sebepten. Dün deli gibi mutluydum. Bugün deli gibi mutluyum ve bu gazla sanırım bundan sonra hep deli gibi mutlu olacağım.. Bu güzel olay ve sonrasının özetini şöyle geçeyim ivedi bir şekilde.
Dün sabah erkenden yola çıkıp Kadıköy'de Özen'le buluştum. Bir önceki akşam kardeşimle yaşamış olduğum tatsız bir olaydan sebep moralim çok bozuktu ee pek tabii sabah uyandığımda da aynı tatsızlık hakimdi ruh halime. Fotoğraf makinemi almaya giderken içinde bulunduğum heyecanın hayalini kurduğum zamanlardan eser yoktu bende. Özen de bu hallerden sıyırmak için beni Sirkeci'ye geçmeden evvel bir yere oturtup motive etti sağolsun. Kendime geldim. Dost sohbeti ve içtenliği gerçekten bazen sözle, öneriyle yahut tavsiyeyle iyileşemeyecek yaraları şıp diye tedavi edebiliyor. Bu kez de öyle oldu.
Dostlarımız iyi ki var..
Sonra kalktık Sirkeci'ye geçtik vapurla. Tıpır tıpır yürüdük insan kalabalığı içinden ardından hayyam fotoğrafçılık çarşısında babataş fotoğrafçılıkta bulduk kendimizi. Özen'in ablasının tavsiyesiyle gitmiştim ve gerçekten hiç pişman olmadım bundan sonra fotoğrafçılık konusuyla ilgili her ihtiyacımda gideceğim yegane yerdir.
[special thanks to Şener abey:]
Neyse makinemi aldım ellerim nasıl titriyor heyecandan. Kalbim bildiğin ağzımda atıyor, pıt..pıt..pıt'tan ziyade kütür..kütür..kütür. Az da olsa bildiğim her şeyi bir anda unuttum desem yalan olmaz. Sadece o güzelliği seyredaldım öylece. Güzel bayram dilekleri, memnuniyet dolu bir alış-veriş'ten sonra çıktık Özen'le ilk kaydımızı aldık bu harikayla.. Sirkeci'nin arka sokaklarını arşınlayıp Tahtakale'yi dolaştık oradan da Eminönü iskeleye gelip vapurla Harem'e geçtik. Heyecandan ve mutluluktan ağzım 5 karış açık öyle malihülyalı hallerdeyim. Özenimou da ayrı mutlu beni böyle gördüğü için. Sabahki halime kontrast bir halde olunca elbette mutlu olur, canım benim.
velhasıl; o acıbadem minibüsüne ben de izmit otobüsüne atladım, ayrıldık.
Bu arada, bir haftadır fotoğraf makineme isim arama sorunsalıyla boğuşuyordum. Benim elektronik başta olmak üzere sahip olduğum özel eşyalara, nesnelere isim takma alışkanlığım var. Hilmi, yadigar, ali rıza..vs. derken benim için çok çok özel olan makineme de isimlerin en özelini ve güzelini takmak istiyordum. ilk oturumu sevdicekle telefonda yaptık. Ortaya epey isim çıktı. O Edward olsun dedi, ben de aramızda esprisi olan 'Değerli' olsun dedim. Victor, Cano, vd. derken kesin bir karara varamadık. Okulda öğretmen arkadaşlarımla tartışıldı bu konu. Öğretmenler odasının koskoca bir gün en önemli konusu buydu. Ortaya Güngörmüş, Bektaşı, İlhami, vd. pek çok isim atıldı. Onlar arasında da seçim yapamadım. Daha hoşceğiz bir şey olsun istedim.
Dün İzmit'e Zuzum geldi, Nehal de 3 haftadır ordaydı ama bir türlü görüşememiştik zuzumun gelişiyle birlikte artık gitmek şart oldu. Neyse boynumda güzeller güzeli makinam buluştuk kızlarla ve bu isim mevzusu da anında açıldı. Zuzum direkt "Paris" olsun dedi. Tv.de yahşi cazibe diye bir dizi varmış orada yanında sürekli köpeğini dolaştıran bir kadın varmış ve köpeğin ismi de Paris'miş. Benim de makinamı sürekli yanımda dolşatıracağımı bildiği için Zuzum Paris dedi. Esin kaynağını daha önce ne gördüm ne duydum ama baktım kulağa hoş geliyor. Biraz ısrar ve çoğunluğun oyuyla [4'e 1] kabul edildi. İsim anneleri Zuzu ve Nehal'e teşekkürler. Göbek adını da Onurcumun önerdiği isim olan Edward koyduk. Hem dişi hem erkek ismi barındırıyor benim sevgili makinem bünyesinde. Olsun o bir dişi!
Neyse bakalım.
Farkındayım yazılanlar hayat memat meselesi oldu valla içinizden sakın "Görmemişin bir makinesi olmuş, hakkında yazmalara doyamamış görgüsüz!" demeyin.
Bunun benim için ne kadar önemli bir dönüm noktası olduğunu bir kez daha belirtmeme gerek yok değil mi Azizim? ;)
İzmit'te her zaman ki gibi çok iyi vakit geçirdim. Dost yanında insan nasıl mutsuz olabilir ki? Hem Nehal'in arkadaşı Merve'nin doğumgününe de katılmış olduk. Deli gibi eğlendik. Gece sabaha bağlarken uyuduk erkencecik uyandık ve ilk kez Maşukiye'ye gittik. Şirin mi şirin güzel mi güzel bir köyceğizmiş kendisi. [Veni-Vidi-Vici!] Bol oksijenli orman havasını teneffüs ede ede müthiş bir kahvaltı yaptık hep birlikte. Orman içlerine dalıp fötö çektik, çektirdik.
Keyf ve mutluluk dolduk. Nasıl güzel geldi anlatamam.
Bir güzel moral depolayıp eve geri döndüm. Dostlarıma bir kez daha teşekkürler ;)
Şimdi bunca konuştuktan sonra bir kaç fotoğrafı Paris'in gözünden yayınlıyorum..
mutlu eşek :)
7 yorum:
işte hep "güle güle" kullan Paris'i yeşocan:) Senin anlattıklarını okurken içimde hep bir özlem olan makinaya kavuşmuşçasına yüzüm güldü.Ama benimkine kavuşmaya epey var gibi gözüküyor.. Şimdilik senin pencerenden seyretmeye devam hayatı:)
müge.
teşekkür ederim bu güzel dilek için mügecim, tesadüfi arkadaşım :)
sana da en kısa zamanda hayalini kurduğun makineye kavuşmanı diliyorum!
öpüyorum :*
:)
Bilirim o duyguyu, o ilk kavusmayi. Hep birlikte mutlu gunler dilerim size Yesocan.
yagmur
teşekkür ederim yağmurcum :)
Canım benim güle güle kullan yeni makineni :) Işığın bol olsun!
teşekkür ederim aidacım!
bir gün senin de güzel yüzünü çekmek isteriz Paris'in çok hoşuna gideceğinden hiç şüphem yok ;)
Yorum Gönder