*enough of fantasy let's face the world!*
4 Ağustos 2018 Cumartesi
sa-sa-sa-samı taym :)
25 Haziran'da resmi olarak çıkmış olduğumuz yaz tatilimizin 1,5 ayını çatır çutur yemişiz.. Şimdi 1,5 ay tatil mi olur diye düşünüyorum içimden, dış sesler de aynı şeyi düşünüyorlar evet.. Öğretmenliğin bence en ama en güzel yanı tatil günlerinin diğer sektörlere nispeten daha fazla olması.. Gün içindeki çalışma saatlerimiz de yine oranladığımızda daha az.. Gerçekten çok şanslı ve mutlu hissediyorum kendimi bu açıdan..:)
Tatilin son ayındayız.. Ağustos gelince bir hüzün bir yorgunluk çökmüyor değil üzerime.. Tatil biteceğine mi okulların açılacağına mı üzülsem inan bilmiyorum. :( Bu sebeple son tatil zamanlarımı da dolu dolu geçirmek için çabalıyorum..
Temmuz ayında biricik kızım Neva'mla Marmara Adası'ndaki halamızın evine gittik.. Hem tatil yapıp dinlendik, hem uzun zamandır görüşmediğimiz halamlarla görüşüp hasret giderdik. Neva su kuşu olduğu için her gün denizde keyifle vakit geçirdik.. Bana da çok iyi geldi. Ada hayatını her zaman seviyorum.. Sakin, sessiz, huzurlu ve dingin.. Tempolu bir okul ve koşturmalı bir seminer döneminin ardından nefis geldi bu tatlı kızkıza kaçamak :) Sonrasında İstanbul'a döndüğümüzde tayinlerimiz belli oldu ve İstanbul'da kalacağımızı öğrendik.. Küçükbey'in yeni görev yeri yine İstanbul'da. Çünkü hayalini kurduğumuz şehirlerde ne yazık ki bizim için güzel yerler açılmadı.. Açılanlar da Küçükbey'in sıralamasının önünde olanlar tarafından kapıldı derken bizler yine burada kaldık. E madem kaldık uzuuuuuunn vakittir yapmadığımız(açıkçası gideceğiz gözüyle baktığımız için her şeye elimizi sürmemiştik hiç) ev tadilatı, boya ve badana işlerine girdik.. Her şeyi kendimiz yaptık.. Boya badana Küçükbey'in, temizlik dolaplar eşyalar düzenleme, ayıklayıp sadeleştirme işi bana.. Temmuz'un ortasında başlayan bu işlerimizi 2 gün evvel bitirdik.. Ufak birkaç bir şey kaldı ama onları da sonraya bıraktık.. Yavaş yavaş hafiflemek evde ne kadar kullanılmayan eşya ıvır zıvır varsa ihtiyaç sahiplerine vermek kendimi inanılmaz iyi hissettirdi. Uzun vakittir buna ihtiyacım varmış.. Evde eşya ve ıvır zıvır yığını içinde resmen nefes alamıyormuşuz bunu bir kez daha gördük :(
Neyse.
Yarın tekrar bir yolculuk başlayacak nasipse.
İlk rotamız Çorlu..
Kıymetli Merviş'imin kıymetli oğlu Sarpikomuz 1.yaşını dolduruyor.. Bir doğumgünü kutlaması yapılacak ve bizler de bu özel ve güzel günde yanlarında olacağız dostlarımızın.
Pazar sabaha karşı da artık memleketimiz Ordu için yola çıkacağız.. Kurban Bayramı tatiliyle birlikte 3haftalık izni var Küçükbey'in.. (Benim tatilim 3 Eylül'de bitiyor)
10 gün dinlenip, doğayla sakin sessiz keyif dolu zaman geçirmeyi planlıyoruz.
Son 10 günde arkadaşlarımızla Karadeniz Turu'na çıkacağız inşallah.
Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gürcistan derken hat boyu ilerleyeceğiz.
Bundan 2 yıl önce de gitmiştik bu hatta..Yalnız çok şiddetli ve hiç durmayan bir yağmura tutulduğumuz için sisten, soğuktan hiçbir şey anlamadan geri dönmüştük.. Dilerim bu kez aynı tatsız durumla karşılaşmayız :)
Dün ve bugün bavul hazırlığıyla uğraştım durdum..
Şimdi de bilgisayara telefonumdaki fotoğrafları atıp hafızayı temizleyeyim diye oturdum.
Oturmuşken son günlerde yaptıklarımdan şöyle bir kaç satır yazayım dedim..
Gitmeden tatile ses etmek iyi geldi :)
Dİlerim Karadeniz tatilimiz de sağlıklı ve keyif dolu geçer..
Tatil sonrası görüşmek dileğiyle :)
29 Haziran 2018 Cuma
writing.more
Yazmak, okumak, üretmek iyileştiriyor. Yazdıkça daha çok yüzleşiyor insan yaşadıklarıyla. Yüzleştikçe de hafifliyor. Sonra daha çok yazmak istiyor. Yükü ağırsa hele, kaçışı yazmak oluyor. Yazdıkça hafiflemek. Okumak da başka bir kaçış yüklerden. Beyinde ağır basan düşünceleri, olayları, kişileri bastırıyor, öteliyor, unutturuyor. Kısa süreli belki ama soluk soluğa peş peşe okuyunca buna da fırsat kalmıyor. Hem okudukça kendine çok başka bir ben katıyor insan. Karakterleri özümsüyor. Onları taklit ediyor bazen. Bazen de kızıyor saçma diyor. Yine de okumanın iyileştirici, şifalı gücünden faydalanıyor. Son günlerin en popüler kelimelerinden biri olan üretmekte sıra. Üretmenin de kendinden önce vurguladığım yazmak ve okumaktan hiç bir farkı yok bilakis onlardan bir adım önde kişiyi iyileştirme yolunda. Kanalize olduğun bir uğraşın sonunda ellerinin arasında tuttuğun şey her neyse seni daha da teşvik ediyor bir adım ötesine. Hele ki fayda sağlamışsan hele ki birilerinin işine yaramışsan hele ki iyi bir şeylere hizmet ediyorsan seni tüm dertlerden, sıkıntılardan uzak tutuyor üretmek dediğimiz şey. Çok geniş bir yelpazesi var üretmenin. Fikir üretmek, sebze üretmek, el ürünleri üretmek, yemek üretmek, bilinçli bir şekilde insan üretmek de dahil ve daha sayamadığım pek çok şey..Tüketmek her türlü kaynağı yok ederken üretmek daha şifalı ve etkili insanın kendini bulma yolunda.. Etrafındaki maddi manevi yükleri silkip atmakta hele birebir.
Kafamın içinde son günlerde sık sık tekrarlanan cümleler böyle.
Mayıs ayını dopdolu geçirdik. Zaman nasıl aktı gitti hayattan fark etmedik. Haziran da kendi temposunda bazen hızlı bazen yavaştı. Sonuna gelmişiz bile. Son zamanlarda yaşadığımız bu hızlı tempo için bir tablo yapacak olursam kaba taslak;
27 Mayıs Pazar ==> English Night Show
9 Haziran Cuma ==> Karne Töreni ( O hafta full karne hazırlığı, all stars sinema etkinliği vs.)
14-17 Haziran Arası ==> Ramazan Bayramı. İğneada'da hayatımın ilk kamp deneyimi.
18-22 Haziran Arası ==> Yaz Seminer Dönemi ( Bu hafta full Neva'nın doğumgünü hazırlığı)
23 Haziran Cumartesi ==> Neva'cımın 4.Yaş Günü Partisi :)
24 Haziran Pazar ==> Erken Seçim günü :(
25 Haziran Pazartesi nihayet 2 ay sürecek olan yaz tatilim resmi olarak başladı. Neva'mın okulu 30 Haziran'da biteceği için onu okula bıraktıktan sonraki saatleri kendime, evime vs. ayırmayı hayal etmiştim lakin işler planladığım gibi gitmedi. Kuzucuk hastalandı ve toplamda 2 gün gidebildi okuluna.Kısa süreli bir ateş, öksürük ve halsizlikten sonra kendine geldi. Okula gitmediği için sevinçten iyileştiğini düşünüyorum. Daha 4 yaşında ama o da ne yazık ki tatil hasreti çeken bir küçük talebe olmuş bu sistemin içinde :(
Bay B.O. şehir dışında eğitim için. Hayatımızın çok önemli bir dönemini de yaşıyoruz son günlerde aslında. Kendisi görevde yükselme sınavını başarıyla geçti ve hatırı sayılır bir sıralamayla müdür yardımcısı olmaya hak kazandı. Gönlüm hep eskiden beri İstanbul'dan gitme, sakin bir ege kasabasında kendi müstakil evim içinde mutlu mesut çocuklu bir hayat sürmekti aslında. Bu hayale kavuşabilmek için şans ayağımıza kadar gelmişken bu hayali gerçekleştirmeye yalnızca kendimin hazır olduğunu görmek, alınacak kararların sonunda karşılaşılacak her türlü maddi manevi kazanç ya da kayıpta tek bir sorumlu olarak benim karşı karşıya kalacağım anlamına geldiği için bu hayali biraz daha ertelemenin şimdilik iyi bir fikir olduğuna karar verdim. İçinde yaşamaktan her geçen gün daha da yorulduğum, bunaldığım bir İstanbul var. Niyetim tertemiz. Bu kirli ve kötü şehirden uzaklaşmak. Tertemiz, herkesin birbirini tanıdığı küçük bir yerleşim yerinde çocuğumu daha mutlu, daha tatminkar, daha üretken bir şekilde yetiştirebilmek. Herkes biliyor ki İstanbul her geçen gün kan kaybeden bir yoğun bakım hastası gibi canından, güzelliğinden, pırıltısından kaybetmeye devam ediyor. Tüketme eyleminin bu kadar hızlı yaşandığı bir şehir olması kendisinden soğumada birinci sırada. Evet kendimizi durduralı, tüketimden kaçınmaya başlayalı çok oldu. Lakin sosyal çevre, içinde yaşadığın toplum seni olmasa da yetişmekte olan küçük bir insanı etkilemekte ve sen kendi kuralların ve yaşam tarzınla bunun önüne bir noktaya kadar geçebilmektesin. Velhasıl, biraz daha bu anlamda olgunlaşmayı sürdürerek İstanbul'daki yaşamımıza bir süre daha kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu süreçte daha sık şehir dışı kaçamakları ve sakin orman gezileri ve konaklamaları düzenleyeceğimiz ortada. Hakkımızda her zaman söylediğim gibi hayırlısını diliyorum..
Uzun zamandır kitap okumaya da ara vermiştim. Daha doğrusu vakit bulamıyordum bu çok sevdiğim şeyi yapmaya. Okul, ev, koşturmaca içinde sadece sabah erken kalkıp akşam geç yattığımı(sızdığımı) hatırlıyorum bu dönem. Bu sebeple hevesle elime aldığım her bir kitap yarım yamalak okumalarla bir köşede bırakılmıştı. Tatilim başlar başlamaz günümün en uzun kısmını okumaya ayırdım. Önce dostum D.ye armağan edeceğim kitabımla başladım. Cumartesi günü Tasarım Pazarı kurulacak Beylerbeyi'nde. Orada kendi çalışmalarını sergileyeceği ve satışa sunacağı bir stant kuracak kendisine ve bu kitabı hediye edeceğim ona. Sonrasında işe yarım bıraktığım kitaplarla başladım. Psikodrama, Montessori, Doğa ve Çocuk temalı kitaplarımın okumasını yapacağım önümüzdeki hafta içinde. Kitaplığımda hevesle alıp okumadığım onlarca kitabım var.. Sırayla okumayı heyecanla bekliyorum :)
Bu arada okuldan öğrencilerimle oluşturduğumuz bir grubumuz var. Onlarla da ortak gidiyoruz kitap okuma konusunda. Birlikte Kitap Takas günlerine başladık. Bu da bu yazın bereketli geçeceğine dair güzel bir olay.. Hem onlar hem ben soluk soluğa okuyoruz kitaplarımızı. Bilgi paylaşıyoruz yorum yapıyoruz eleştiriyoruz derken aslında geleceğin küçük kitap eleştirmenlerini yetiştiriyoruz. Bu yaz için güzellik ve umut vadeden bir etkinlik bu :)
Tatil planların yok mu peki? dediğini duyar gibiyim. Ne yazık ki bu yıl planlı, programlı bir yaz tatilimiz yok. Yakın dostlarımızın yazlıklarına hafta sonları gidip hem onlarla vakit geçirmeyi hem de tatili değerlendirmeyi planlıyoruz. İstanbul'dan ne kadar uzak o kadar iyi :(
Ağustos ayında da Karadeniz planımız var kurban bayramıyla birleştirip. Sevgili dostlarımızla ve ailemizle.
Bazen yakın çevrede bir yazlığımız olsa sıkıldıkça buralardan kaçıp kaçıp gitsek diye düşünmüyor değilim doğrusu. Yazlığı olan herkese imrenerek bakıyorum :(
Bizim de olur belki bir gün..
Hayal etmekle başlıyordu her şey değil mi?
Arayı uzun tutunca yazdıkça yazası geliyor insanın.. Hele bir de kafa sakin, yapılacak şey az olunca :)
Öyleyse bu yaz blog için de verimli geçeceğe benziyor.. Yazmayı planladığım fakat işler güçlerden vakit ayıramadığım geçmiş dönem yazılarını da inşallah kaydedeceğim buraya.
Şimdilik veda edeyim yarın sabah Nevoşkamla Gebze'ye gideceğim Kasım ayından beri uğramadım. Annemi, ablamı, kardeşimi ve yeğenlerimi çok özledim. Erken kalkmam gerekiyor.
Çok sevgimle.
Fotoğraf : Merviş // İğneada
16 Haziran 2018/Cumartesi
9 Nisan 2018 Pazartesi
ne olacak bu çocukların hali?
Ahh.. Çok keyifle geçen bir hafta ve haftasonundan sonra pazartesi gününe nöbet + full dersle başlamak inanılmaz derecede yorucuydu. Lakin beni asıl yoran öğrencilerin bahar mevsiminin kendini yavaştan hissettirdiği şu son zamanlarda gevşemiş yaylarından sebep kontrolsüzce tuhaf davranışlar içine girmeleriydi.. Ne ders dinleme, ne etkinliklere katılım, ne de sınavlardan yahut çalışmalardan ortalama bir performans gösterimi..Hepsi ama hepsi rafa kaldırılmış, yaz tatiline daha 2 ay olmasına rağmen sanki tatil moduna ayarlanmışlar gibiler.. Öğretim adına bu kadar ilgisiz ve duyarsız olan öğrencilerimin her türde oyun ve saçma youtuber'ı takip etmedeki merakı ve ilgisi tam tamına bir zıtlık içerisinde.. Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum ve bunun tam bir bağımlılık olduğunu düşünüyorum..Zamanı çer çöp edip sadece saatlerce oyun oynamak ve youtuber izlemekten başka bir aktiviteleri yok.. Çok az bir kısmının okuduğu birkaç kitap da içerikleri boşaltılmış, ikili ilişkileri konu alan, yaratıcılığı tetikleyecek hiçbir özelliğe sahip değil.. Komik, eğlenceli dedikleri kitapları 10 sayfa okumaya tahammül edemiyorum inanın..
Büyüdükçe, ilgi alanları genişleyeceği yerde daralan çok yüksek oranda bir öğrenci kitlem var. Buna engel olmak için savaşıyorum elbette.. Kurtarabildiklerim benimdir. Lakin sözümüzün bir noktada yetersiz kaldığı durumlar da oluyor. (Aile faktörü gibi) Tek taraflı bir savaş vermekten dönem dönem yıldığım zamanlar oluyor. Bugün bunu ta içimde hissediyorum.. Çok üzülüyorum.. Kendi evladımın jenerasyonu da bu çocuklarımın jenerasyonundan bir tık daha anlaşılması zor olacak hissediyorum.. Cehaletle ve üzerine afiyet bir de teknolojiyle savaşımız her geçe gün daha da büyüyor, büyüyecek.. Her şeyi hızlı tüketme arzusu, insanlığını kaybetmiş bir nesil, cehaletin diz boyu olduğu bir dünya.. Ne kadar katlanılır olabilir düşündükçe boğuluyorum bu düşünceler içinde.. Gerçeklerle karşı karşıya geldiğim 2018 yılı ve sonrası çocuk eğitmenin çok çok zahmetli bir savaş olduğunu, çocuklarımızı teknolojik aletlerin kölesi olmaya mahkum eden sistemin ne yazık ki bu durum karşısında çok da etkin olmadığını görmek ve daha onlarca, yüzlerce şey..
Bugün yılgın hissediyorum kendimi..
Savaşacak gücümün kalmadığını bir de..
İyilikler, güzellikler dileyip uyumaya gidiyorum yalnızca..
:(
26 Mart 2018 Pazartesi
geçici evhamlar.
Bugün çok şiddetli baş ağrım var.. Enteresan ki ilaç içmiş olmama rağmen geçmiyor da.. Geçen hafta da aynı şekilde bir ağrım oldu.. Normal şartlarda hiç olmayan yeni bir ağrım daha eklendi listeye.. Tuhaf gelme sebebi de bu alına bakarsan.. Ben baş ağrısı hiç yaşamamış bir insanım.. Midem ağrır, eklemlerim ve bacaklarım ağrır (romatizmadan sebep) arada bir de karnım ağrır o kadar.. Ama baş ağrısı da betermiş öğreniyorum yavaştan.. Aklıma türlü senaryolar da gelmiyor değil.. Neden ağrır ki bir insanın başı? İhtimalleri sayınca çok da geriye bir seçenek kalmıyor.. Anlayamadım :(
Senaryo yazmada üzerime yok demicem anlamam bu işlerden.. Çok fazla takmam esasen bazı şeyleri ama aklıma akşam ya farklı bir sebebi varsa diye kara bir lekecik düştü..Sonra gözyaşlarım nedenini tam kavrayamadığım sırada dökülüverdi yanaklarımdan.. Neva'mı düşündüm en çok! Sağlık versin mevlam hepimize.. Evlatlarımızı anasız-babasız bırakmasın diye içli içli dua ederken buldum kendimi bir anda.. Hay Allah! Ne bu şimdi? derken de blog yazmalıyım içimdeki bu saçmalığı bir yerlere not etmeliyim ki geriye dönüp bakınca ne de komik evhamlanmışım deyip güler geçerim dedim..
İnsanız.
Türlü hallerimiz var..
Ne nereden geldiğimizi ne de nereye gitmekte olduğumuzu biliyoruz özümüzde..
Hakikat bu!
Var olduğumuz can mertebesinde şu dünya üzerindeyken varlığımızın kıymetini her gün daha içten idrak edip ona göre davranmalıyız oysa..Yeri geliyor hatalar yapıyoruz elbette.. Ya da bizlere karşı yapılan hataları hazmedemiyoruz.. Ama geçici olduğumuzu burada her gün hatırlatmalı insan kendine.. ve hatırlamışken de sevdikleriyle bol bol vakit geçirmeli..
Evladım..
Canımın taa içi!
En çok onunla vakit geçirmeliyim..
Benim onu ne kadar çok sevdiğimi çocuk kalbinin en derinlerinde hissetsin istiyorum.. Hep hatırlasın annesiyle geçen sevgi dolu güzel günlerini.. En temiz dileklerim onun için.. En'lerimin başında açık ara farkla..
Ahh!
İçimin doyumsuz ateşi!
Ahh!
Uzun ve sağlıklı yıllarımız olsun kızımla, eşimle, sevdiğim ailem dediğim tüm güzel yürekli sevdiklerimle! (AMİN)
14 Şubat 2018 Çarşamba
aylar yıllar oldu sen dönmez oldun.
Nisan 2017 deki yazıdan sonra hiç sayfaya uğramayışıma ne demeli peki? Beni kaynar kazana atmalı, yandım anam dedikçe altıma odun atmalı bence!
Bloğuma yazmıyorum tamam hadi diyelim peki elime defter kalem alıyor muyum? O da yok.. Yazıdan ne vakit vazgeçtim ben yahu? Neden yazamıyorum? Sorumluluklar, işler-güçler yüzünden yazmaya yeterince vakit ayırmıyorum..İçimde yazma aşkı depreşince de yazmaya uygun olmuyorum derken yine bahane hep bahane! :(
Okuldan geldim.. Birkaç halletmem gereken iş var..Bilgisayarı açtım işleri halletim, edemedim derken blog yazayım dedim utancımı örtbas etmek adına.. Eski fotoğraflara bakıyorum bir yandan da.. Bu fotoğrafı geçen yıl Neva'yla çektirmişiz. 2017 Ocak. Dize kadar kar yağdıydı geçen yıl İstanbul'a.. Ne güzeldi sokaklar, ağaçlar..
Bu yıl damla kar görmedik.. İçler acısı bir haldeyiz.. Özlemle bakıyorum..
Bir de fotoğrafın coşkusunun etkisi var tabii paylaşmamda :)
3 Nisan 2017 Pazartesi
Neva'yı düşünüyorum..
Son zamanlarda fırsat buldukça diskte olan fotoğraflarımızı seçip baskıya verilecekler dosyasının içine kopyalıyorum.. Neva'mın doğumunun üzerinden geçen 33 ay 14 gün boyunca biriken binlerce fotoğraf arasından hangilerini baskıya versem hangilerini saklamaya devam etsem ya da kötü çıkan hangi fotoğrafları silsem derken nasıl da zor bir iş olduğunu yeni yeni farkediyorum.. Hem fotoğraf makinesi hem de günümüzün popüler telefonları sağolsun her anımızı onlarca benzer kareyle çekip durmuşuz.. Ha kötü mü etmişiz bilakis nasıl da keyifli! Fakat iş seçmeye geldiğinde işte o keyif durumu biraz sıkılganlığa dönüşüyor.. Hali hazırda 2014ün son yarısı ve 2015in ilk yarısını yeni tamamlamış durumdayım ve elimde yaklaşık 450 baskı fotoğrafı var! Buna 2017yi de eklersek sanırım 1500 civarı olacak bu fotoğraf baskıları! Aman Yarabbim! Nasıl hayıflanıyorum kendime ahh bir bilsen! Neden bu kadar geç kaldım diye :( Her yıl keşke düzenli olarak seçip bastırsaydım ve yıllık albümler oluştursaydım kendime şimdi böyle öyle miydi böyle miydi deyip durmayacaktım :( Zararın neresinden dönülse kardır diyor fırsat buldukça seçmeye devam ediyorum.. Neva'mın 3.yaş gününe dek hale yola koyarım sanırım baskı işlerini :)
Günler her zamanki gibi yoğun ve koşturmalı geçerken 2017 yılının baharını nihayet karşıladığımız müjdesini vermek istiyorum.. Her gün sıcacık güneşe çıkıp yürüyüş yapıp parkta vakit geçirmek ardından enerjisini toprağa kuşa kediye güneşe veren yavrumu eve getirip okula gitmek ruhen kendimi iyi hissettiriyor.. Son zamanlarda Doğa Ana'ya duyduğum yoğun sevgi ve bu konu üzerine okuduğum kitaplar ve bana bu konuda ilham veren takip ettiğim insanlar var.. Vicdani bir sorumluluk duyuyorum kızıma karşı.. 3 yaşına 2 ay kala artık çok değiştiğini, birbirimizi daha iyi anladığımızı, kış boyu içinde biriken enerjiyi artık tutamadığını ve sabah erkencecik uyanıp kahvaltıdan sonra yürüyüş yapıp temiz hava alalım mı anne diye yanıma gelişini görüyorum.. Bu vicdani yanım sızlamasın da ne etsin? Onu yeşeren otlar çiçek veren ağaçlara kavuşturduğumda gözlemlediğim sevinci her sabah yaşadığım koşturmalı tempoya değer inan! Ki ne kadar şanslıyız sabahtan öğlene dek birlikte vakit geçirme lüksümüz var.. Çok şükür..
Her geçen birgün öncekinin aynı gibi gelse de aslında değil..
Ellerimle büyüttüğüm, sevgimle beslediğim, kimi zaman çok kızdığım ama her daim kendisini anlamaya çalıştığım biricik kızımla başladığımız bahar mevsimimiz keyifli anılara tanık olsun inşallah..
Yine çok güzel fotoğraflar ve videolar biriktireyim ama bu kez sıcak sıcak baskıya verip albümlere yapıştırayım..Ya da bloğuma daha fazla vakit ayırıp onları burada paylaşayım :)
Yukarıdaki fotoğraf 31 Temmuz 2015 yılına ait.. Nevam 1 yaşını devireli 2 ay olmuş..Ne minik değil mi? Ve de ahh tabii hayvanlara karşı yine ne kadar sevgi dolu :)
7 Şubat 2017 Salı
iç.
Tot school olayına kendimi verdim son zamanlarda.
Her gun bir şeyler okuyorum araştırıyorum listeliyorum planlıyorum ama net şekliyle halen ortada bir şey yok.
Neva'm gün itibariyle tam 31 ay, 16 günlük.
Çalıştığım saatler aralığında evde babannesiyle kalıyor. Sabahtan öğleye dek birlikteyiz. Kahvaltı, spor, oyun derken evden ayrılmadan evvel birlikte birkaç saat dolu dolu vakit geçiriyoruz. Akşam geldiğim saat genelde 7 buçuk civarı. Gün içinde uykusunu atlamışsa ben gelene dek gece uykusuna geçmiş oluyor. Atlamamışsa saat 10a dek birlikte vakit geçiriyoruz. Akşam yemeği, boyama, oyun derken birlikte olduğumuz vakitleri bol miktarda onunla bir şeyler yaparak geçiriyoruz.
Bu geçirdiğimiz vakitleri nasıl daha etkin kullandırabilirim diye araştırmalar yapıyorum nicedir.
3 yaşa kadar kullanılan bir terim olan Tot School terimiyle karşılaştım. Genelde evde eğitim veren ailelerin kullandığı bir sistem. (Ahh evde eğitim!) Şimdi ben de bu dönem Neva'mla evde planlı bir tot school müfredatı oluşturup daha iyi bir zaman geçirmeyi düşünmekteyim. Ama bu planlama olayı netleşmiyor bir türlü.. Ne yapsam nereden başlasam gibi kafamda türlü sorular.. Pinterest bu konuda yine imdadıma yetişen yegane kaynak.. Ama orada da o kadar çok fikir var ki.. Çokluğun olduğu yerde insan daha da karışıtırıyor ne yapacağını. Bu akşamdan beri önümde defterim ve kalemim ne yapsam nereden başlasam diye diye dolanıyorum. En sonunda karar veremedim de masadan kalkmadan bir yazayım istedim düşüncelerimi buraya. Şekillendikçe fikirlerim paylaşacağım minnoşun tot school günlüğünü..Yavaş yavaş daha etkin kullanma sözümü tutmaya başlıyorum sanırım bloğumu :) 2017'de eski güzel alışkanlıklarımı hiçbir bahane üretmeden aktif olarak devam ettirme sözüm vardı hem..
Sözü tutmak gerek :)
neyse.
içim yazdıkça enteresan bir şekilde aydınlanıyor ve hafifliyor..
Bir iki güne şekillenir nasılsa düşüncelerim.
Yine yazarım.
6 Şubat 2017 Pazartesi
ara tatil.di yedik bitirdik.
Okulların yarı yıl tatiline girmesinin üzerinden koca bir 15 gün geçmiş. Vay be!
Her zamanki gibi ışık hızında yaşadık bu 15 günü.
İlk hafta ablam ve oğluşlarım geldi. Gezdik, dolaştık, keyif yaptık, özlem giderdik.
Annem de onlarla birlikte geldi. Neva'mın keyfine diyecek yok tabii abileriyle vakit geçirmek onun için aşırı güzel bir olay. Annemin arkadaşını ağırladık. Küçükbey'in ailesini ağırladık derken ilk haftamız ve haftasonumuz bol misafirli, bol etkinlikli geçti.
İkinci hafta da Salı günü dışında perşembe'ye dek evdeydik. Nevamla bol bol vakit geçirdik. Oyuna doyduk. Salı günü eski okuldan arkadaşım E.'ye davetliydik. Ev oturması, yeni arkadaşlıklar, sohbetler güzeldi. Akşamında da Küçükbey'in yeğenleri oğluşlarımla sinemaya gittik.
Perşembe/Cuma Küçükbey izinliydi. Tatilin son günlerini birlikte şehir dışına çıkarak değerlendirelim istedik.
Hedefim Bolu/Abant taraflarıydı ama uygun yer yoktu ve çok kalabalık ve pahalıydı. Biz de yönümüzü doğuya değil batıya çevridik ve daha evvel görmediğimiz Edirne'ye gittik.
Kış sebebiyle fazla soğuk ve sisliydi. Bir de sessiz. Ama beğendim. Fazla olmasa da biraz fotoğraf çektim. Otelde keyifle dinlendik. Sonrasında Çorlu'ya çok sevgili dostlarımız Merve ve Gökhan'a gittik. Neva'mın biricik dostu Cemre'yle sık buluşmalar yaşaması çok mutlu ediyor onları. Velhasıl cuma ve cumartesi günlerini de orada geçirdikten sonra yuvamıza geri döndük.
Bugün son ev düzenlemelerimi ve işlerimi hallettim.
Yarın için hazırım :)
Neva çok üzülüyor ama okula gitmeme.
"Ben de gelicem!" deyip deyip ağlıyor minnoşum..
Ahh kıyamam!
Ne de mutluydu benimle ve kalabalık toplanmalarımızdaki hareketle.
Yaz tatiline dek daha çoookk var..
Şimdiden elbette bunun hesabını yapmıyorum ama insan üzülüyor işte yavrusu böyle gözü yaşlı olunca :(
15 tatilde benim için en mutlu haber yaz tatili için nasipse İngiltere'ye gideceğim haberiydi! :)
İngiltere hayali yıllar yılı içimdeki aklımdaki en büyük hayaldi benim için.
Tarihini, meydanlarını, sokaklarını, her şeyini satır satır okuyup bildiğim bir ülkeyi dünya gözüyle gezip dolaşmaktan daha çok ne ister ki bir insan!
Bu hayali 2017 yılında gerçekleştirmek ise öncelikli planlarımdan biriydi.
Fakat hayalimin 3 kişilik ekonomik boyutu şu dönemde beklediğimden daha fazla bir mebla çıkardı karşımıza. Bu nedenle ileriki yıllara üzülerek ertelemek zorunda kalmıştık. Ara tatil döneminde liseden kız arkadaşlarımla ayda bir -gün toplanması- yapmıştık ve orada canım Sinemçkom bana bu yıl artık İngiltere hayalini gerçekleştirmek istediğinden ama bunu tek yapacağından bahsetti. Ben de bizim gelişen ve sonuçlanan durumumuzdan bahsettim. Bana tek biz gitsek nasıl olur 3 gün 5 gün fark etmez eşleri, çocukları geride bırakalım diye bir teklifte bulundu. İçim kaynadı ama Küçükbey'le konuşmadan bir şey diyemedim. Eve dönünde bu teklifi anlattım ona.. Düşünelim dedi. Sonra "Sen İngiltere'yi görmeyi çok istiyorsun. Benim ilgimi çekmiyor ve açıkçası senin kadar heyecanlı ve heveslı değilim. Bence sen bu yıl bu hayalini gerçekleştirmelisin. Yani Sinemçko'yla gidebilirsin."dedi. Amam aman aman aman! Dünyalar benim oldu inan!
O kadar mutlu oldum ki!
Neva'mı kendimden sonra gönül rahatlığıyla teslim edebileceğim diğer kişi olan Küçükbey'e bırakıp yıllardır hayalini kurduğum ülkeye gidebileceğim!
Çok çok çok mutluyum!
Şimdi Sinemçko'mla bu konuyu ayrıntılı netleştirip biletlerimizi almak ve gerekli rotayı çizmek kalıyor geriye. Bize katılmak isteyen diğerleriyle de haberleşmek tabii.
Heyecanım çok büyük.
Dilerim sorunsuz, sıkıntısız hayallerimize kavuşuruz.
Ve yeni bir eğitim öğretim dönemim geçen dönem olduğu gibi yine harika geçer!
fotoğraf Tekirdağ sahil.
11 Ocak 2017 Çarşamba
2017, ilk yazı.
Yazdan kalma bir fotoğraf.
sene 2015.
Yunan Adaları seyahatindeyiz burada. Mykonos gecesinden bir kare.
Bir sürü fotoğraf var oysa paylaşılacak. Listelenip baskıya verilecek. Tembellikten ertelenmeye devam ediyor.
Denk geldikçe içim gidiyor.
Zamana kahrediyorum..
Neva'ma gidip sarılıp bir kez daha öpüyorum büyüyen ellerini, yanaklarını, gözlerini..
2017'ye gireli 11.günü karşılıyor.
Hedefler, listeler her zamanki gibi hazırlandı.
Bakalım ne kadar istikrarlı gideceğim bu yıl planlarımı gerçekleştirmede.
Bugün aynı zamanda kar tatilinin 3. gününe girdim..
keyfim evin içindeyken çok yerinde.
Nevamla oynayıp zıplıyor keyifle takılıyoruz ana kız evde..
dış dünyaya ait haberleri okudukça izledikçe kemiriyor korku dolu düşünceler beynimi..
sonumuz ülke olarak hakkaten hayır olsun!
bana, aileme, kızıma ve sevdiklerime zarar gelmesin..
bir şey olmasın!
Okul işlerimi hallediyorum.
20 Ocak'ta ara tatile giriyoruz..
Not işlerimi bitirdim an itibariyle.. Yatmaya gitmeden de kısa da olsa bir yazı yazayım istedim.
2017'nin ilk yazısı olsun.
30 Kasım 2016 Çarşamba
gece mesaisi.
Elbette gece yarısı yazıyorum bu satırları. Başka ne zaman yazabilecektim söyler misin? Bugün kendimle uzun bir vakit geçirdiğim bir gün oldu ama. Küçükbey sağolsun. Okuldan yorgun argın geldim bir de ne göreyim Neva'yı alıp çıkmış. ahh! Salına salına hareket etmek muazzam!
Dinlenmek.. Ayaklarımı uzatıp acık keyif yapmak. Yarım bıraktığım işlerimi helletmek sonra. 2 saat sonra döndüler. Nevam babacığının kollarında uyuyakalmış. Ama yatağa yatırınca "Anneğ!" diye bızıklamasa rutin bozulacaktı ki bozmadı. Sonrasında biraz sarıştık koklaştık uyuttuk derken yanından çıktığımda saat 11di. Velhasıl açtığım bilgisayarı kapatmayayım dedim. Pinterest'te takıldım epey. Okulda çocuklar için kullanabileceğim çalışma sayfaları falan indirdim. Neva'ya renkli çıktılar ayarladım. Küçükbey'e postaladım. Yarın çıkarıp gelsin oynayalım kızçemle evde :)
Derken bir de selam yazayım bloğuma dedim ki saat 2 olmuş. Bugünü de yedik. Şimdi bir duş alıp yatarım. Yarın Sıla'nın konserine gidicez. Okuldan direkt çıkışta alacak Onur beni. Hazırlanayım güzelce. Stres atayım acık enerjimi boşaltayım :)
İşler hep çok hep var!
Bakalım ne zaman hepsi hale yola koyulacak..
Merakla beklemedeyiz sayın seyirciler :)
23 Kasım 2016 Çarşamba
nostalgia.
Kendimi fazla vefakar, fedakar, cefakar hissettiğim zamanlardan birindeyim. Aslında bunu günde en az bir kez aklımdan geçiriyorum. Ne çok ödünler verdiğim, hayattaki gayemin nelerden nelere evrildiğinin, hayal ettiklerim dışında bir hayatı yaşamaya çalıştığımın düşüncesi falan gelip geçiyor aklımdan. Silkinip kendime getiriyorum kendimi. Bazı zamanlar ister istemez gelemiyorum kendime. Hayıflanıyorum. Üzülüyorum. Kızıyorum. Ağlıyorum. Ama değiştiremiyorum yaşananları. Sadece biraz daha içime atmak ve kendi üzüntümle ve de kederimle başbaşa mücadele etmek dışında bir şey yapmıyorum.
Geçmişin temiz ve pırıl pırıl masum günlerindeki anıları düşünüyorum. Düşündükçe mutlu hissettiğim zamanları. Yaz tatilinde memlekette geçirdiğimiz o koskoca 3 ayları.. ve orada koşturmadan, kargaşadan, stresten uzakta geçen sakin sessiz yazları. İnek otlatmaya gittiğimiz sabah vakitlerini.. Ağaç tepesine tüneyip bağıra bağıra şarkı söylediğimiz anları. Dedemin atölyesinden yakacak olarak eve getirdiği ve bizim türlü şekillerde oyunlar kurup oynadığımız tahta parçalarının kokusunu. Elma ağacının altına dökülen yaz sonu elmalarına ağaç dallarından çubuklar takıp inek yapmalarımızı pembe saçlı darı bebeklerimizi. Pervasız, umarsız ama bir o kadar mutlu olduğumuz zamanları hatırlayıp tebessüm etmeye çalışıyorum kendimi stresin, sıkıntının ve mutsuzluğun dibinde bulduğumda. Hoş çoğu vakit böyle yaptığımda daha çok ağlayıp kederleniyorum. ( şu an olduğu gibi.) :(
Ailemle ilkokul ve ortaokul dönemlerimde çok fazla stres ve gerilim yaşamadım. Lise dönemimde maddi sıkıntılardan kaynaklanan bir gerilim vardı ama bunu da atlatmaya çalıştık. Evimizde kavga gürültü yoktu. Hele rahmetli babacımın iyi olduğu zamanları hatırlıyorum da gülerdik bol bol. Masumduk. Küçüktük. Belki de annem de yaşıyordu benim şu anda yaşadığım stresin benzerini farklı boyutlarda ama biz bilmedik, hissetmedik. Bizim için hayat güllük gülistanlıktı.
Şimdi çok zorlanıyorum ama.
Stresin, gerilimin sıkıntının olduğu yerde nefes alamıyorum.
Boğulacak gibi oluyorum.
Hep iyi olamaz mıyız? Ya da hakikaten bunun için çaba sarfedemez miyiz?
Bu çok mu zor?
Bir Heidi olmak, ya da Polyanna?
Bitecek mi sanki öfkelenip kızdığımızda dünyanın derdi? Bize iyi gelecek mi kırdığımız kalpler?
Neden bu kadar zor kendimizi kontrol edip sakince yaklaşmak olaylara?
Son zamanlarda çok acı çekiyorum bu yüzden.
İyi ve hoşgörülü bir insan olmaya çalıştığım için acı çekiyorum.
Ne üzücü değil mi?
Gecenin yarısında ağlıyorsam ve bu bana yaşatılan gerginlikle, stresle, sinirle alakalıysa iki satır yazmak için yataktan kalkarım elbet. Ya da kalkmalıyım ki içimi derdimi bir yere dökeyim.
Sonra da gidip duş alıp yatayım.
Belki böylesi daha iyi olacak :(
3 Kasım 2016 Perşembe
gece 1:33
Hep yapacaklarım var..
Hep planladıklarım..
Hep araştırdıklarım ve listeye eklediklerim..
Fakat yapamadıklarım daha çok..
Ne olacak bu işin sonu inan ben de bilmiyorum sevgili bloğum..
Ki fevkalade düzenli, tertipli ve titiz bir insanım..
Yetişemiyorum hiçbir şeye ve hiçbir yere.
En son yine bu konu hakkında sana sığınmış sana yazmıştım.
Yine sıkıldım, bunaldım gecenin bir buçuğunda kafamı kağıtların arasından kaldırıp sana yazmaya karar verdim.
Bahsetmedim sanırım (yine yazmıyorum yine yazamıyorum off poff!) Eylül itibariyle yeni bir okulda görev yapmaya başladım.. Evime yakın büyük bir okul. (2300 öğrenci kapasiteli wauw!) Sınıflar epey kalabalık. (min.40 kişi) İlk kez bu kadar çok zümreyle birlikte çalışıyorum. (11 ingilizceciyiz!) derken beklentilerimin ve hedeflerimin x2 katı çaba göstermeyle geçiyor günlerim.. Bir de bu yıl ingilizce öğretiminde daha ziyade flipbook'lar ya da çocuklara kendi interaktif defterler hazırlatma üzerine çalışmalar yaptırıyorum ki hitap ettiğim kitle şu an 11-12 yaş arası 5.sınıf çocukları. Şablonlar, grafikler, resimli kağıtlar, kesme yapıştırma ve diyalog kurma üzerine daha aktif çalışmalar yaptığım bir yıl oluyor bu yıl..Bu sebeple materyal araştırması ya da hazırlığına epey ekstra zaman ayırmam gerekiyor.. Elimden geldiğince yapıyorum ama yetersiz kaldığım günler oluyor bugünkü gibi..
Günlük rutinim çok net.
Sabah 8:30 (en geç) uyanış.
Nevamla oyun + Kahvaltı.
Evi toparlama.
Okula hazırlık ve evden çıkış.
Okulda 3 gun 7 saat, 1 gun 6 saat bir gün de 3 saat olmak üzere ders anlatımı, fotokopi çekimi koşturmacası falan derken her akşam saat 7:30 da eve dönüş.
Yemek + Nevayla oyun.
Gece uykusuna hazırlık ve Neva'yı uyuturken bir de bakmışım sızıp kalmışım. Uyandığımda saat genellikle gece yarısını çoktan geçmiş oluyor.
Bu rutin haftasonları da Nevayla parkta bahçede, arkadaşlarla ya da aileyle geçiyor.
Yine yorgunluk yine işlerin birikimi derken..
Ayy yoruldum anlatırken.. :)
Bu satırlarımı da yine böyle rutin bir gecenin sonunda Nevamın yanında sızıp kalmışken kendimi yataktan zorla kaldırıp halletmem gereken işleri tamamlamak üzere bilgisayarın başına geçtiğim bir zamanın son demlerinde yazıyorum :)
Yine bir sürü yapılacak tamamlanacak işle son vereyim yazıma..
Dilerim en kısa zamanda yine yazarım ama bu kez yazımın içeriği ertelediğim yaz tatili fotoğraflarıyla geçirdiğimiz 2016 yazına dair anılardan oluşur ve ben işimi gücümü az da olsa tamamlamış güzel bir şeyler yapmış olurum :)
see you soon my dear blog!
photo: Yeni okulumdaki sınıf öğretmenliğini yaptığım tatlı 5D sınıfı öğrencilerimle ben :)
2 Ekim 2016 Pazar
yeni bir dönem ve başlangıç.
Son günlerde yaşamış olduğum değişimleri, son zamanlarda aklımda deli gibi dönüp dolaşan fikirleri, ardımızda bıraktığımız koca bir yaz tatilinden geriye kalan anıları ve fotoğrafları, hayallerimi ve daha pek çok şeyi uzun bir başlık altında hazırlamam gerekiyor. Daha çok yazmak, daha çok kendimi satırların ardından anlatmak ihtiyaç duyduğum en gerekli şey şimdilerde. Ama o kadar zamansızım ki, 24 saatlik dilim bana o kadar az geliyor ki, o kadar doluyum ki (her anlamda) ister istemez erteliyorum kendimi, planlarımı..Günlük rutinleri yerine getirmek için koşturup duruyorum sağa sola.. Oysa sabah ezanından sonra uyumasam güneşin doğuşunu izlesem kalkıp koşsam 3-5 km. sonra eve gelip ılık bir duş alsam sonra sıcak bir demlik çay ve kahvaltı..Ev ahalisi uyanana dek biraz sessiz ve kendimle kalsam.. çok zor değil ama hiç halim dermanım yok bu deli gibi istediğim şeyi yapmaya.. İnşallah en kısa zamanda yaparım..İnşallah en kısa zamanda istediğim enerjiyi kendimde bulurum ve harekete geçerim..
Şu an okuldayım..
Veli toplantısı için bu güzel pırıl pırıl pazar sabahında Nevamı babannesine bırakıp geldim okula..
Buradan çıkmam saat 2 yi bulur derken bir bakmışım akşam olmuş..
Hayat bir şekilde anlamadığım bir hızda akar gider vs.
Şu an okuldayım..
Veli toplantısı için bu güzel pırıl pırıl pazar sabahında Nevamı babannesine bırakıp geldim okula..
Buradan çıkmam saat 2 yi bulur derken bir bakmışım akşam olmuş..
Hayat bir şekilde anlamadığım bir hızda akar gider vs.
10 Ağustos 2016 Çarşamba
think about.
hep düşünceler..
yapmayı planladığım ama nereden başlayacağımı bilemediğim onlarca şey..
son yılların en sıcak zamanları sanki şimdi buralar..
serinlemek için saat başı soğuk suyun altına atıyorum kendimi..
klima yok evde..olsa da bence geçici birkaç saatten ibaret olacak..
sonrasında yine vücudumdan buhar çıkmaya devam edecek..
bu yıl tatil planımızı ertelemiştik yaşanan korkunç darbe olayından sonra..
iki gün evvel yıllık izin yasağımız kalktı ve hemen rezervasyon yaptık Alanya'da bir otelde..
ama ay sonuna doğru gidiyoruz.
böyle olunca birkaç vakit daha bu berbat sıcaklarla mücadele etmek zorunda kalıcaz.
benim de halletmem gereken işlerim var aslında..
tatile gidene dek onları da bir esin perisi gelip bir çırpıda beni kendime getirebilirse tamamlamayı çok istiyorum.
özellikle albüm baskıları verilmesi gereken fotoları düzenlemek!
ahh elim bir türlü varmıyor..
ama biliyorum yumurta kapıya dayanınca tutuşa tutuşa yapıcam şimdi rehavete devam..
kuzenim Özge benimle..
3 aydır bende kalıyor.
hostes oldu yavrucum..ailesi İstanbul'da yaşamadığı için burada bir eve çıkana dek bana misafir ettik kendisini..
uçuşları da başlayalı 2 hafta oldu..
bir iki aya kalmaz bizden de uçar minnoş :)
son zamanlarda onunla akşamları Nevayı uyuttuktan sonra balkona çıkıp müzik dinlemek bilgisayardan yeni/eski ne varsa dinlemek en sevdiğimiz şey..
yanında ev yapımı çeşhur frappelerimizle..
herkes uyku için odasına çekildiğinde de bilgisayar açık dururken "Hadi!" diyor içimdeki ses blogunu ç ve iki satır bir şeyler yaz an'a dair..
ben genelde girip son güncellenen yazıları okuyorum..
son moda blogger lardan çok eski canım bloglar takip ediyorum..eskisi kadar kimse bir şeyler yazamasa da yazanların kapısını aralamak da mutlu ediyor..
modum gelip iki satır yazdığım da oluyor şimdiki gibi..
aklımda çok şey var ama pratikte hiçbir şey yok..
ay sonuna dek en azından yarılasam yapacaklarımı iyi olacak malum Eylül'ün 1 inde işbaşı bize..
hem de bu yıl ne olacağını, nerede olacağımı bilmeden başlayacak bir yeni dönem!
hafif korku, tembellikten silkinip sıyrılmam için aslında çokça sebep..
neyse bakalım..
okumakta olduğum son zamanların favori kitabı OKULSUZLUK un son 10 sayfasını da bitirip sonra yatayım..
yine yazarım..
photo: her yazıma bir fotom olmalı..fotosuz yazı eksik gibi geliyor..alakalı yahut alakasız fark etmez.. foto olsun yeter. Güzel kızımın bu fotosu da bir öğle uykusundan önce yaptığı banyo sonrası foto..
tarihini net hatırlamıyorum ama 1 hafta evvel falan :)
2 Ağustos 2016 Salı
geçmişe yad.
son günlerde her şey beni çok çok çok duygulandırıp ağlatabiliyor. en ufak bir durum bir insan bir fotoğraf bir şarkı vs. yaşlandıkça geçmişe olan özlemim katlanıyor ve kendimi sürekli geçmişle ilgili konuşurken buluyorum. eski dostluklarımız, eski yaşantımız, ailemle geçirdiğim 26 yıl, baba evim.. kendime sevdiğim adamla bir yaşam kuralı 7 ekimde 4.yılını tamamlayacak. (birlikteliğimiz 26 martta 10.yılını tamamlayacak :) zaman nasıl da su misali akıp gidiyor. öyle çok yaşanmışlık, hatırladıkça bak şöyle şöyle de olmuştu, şurada da şöyle şeyler yapmıştık deyip deyip yad ediyoruz geçmişimizi. kendimi böyle zamanlarda çook yaşlı hissediyorum ama bunu yapmaya da engel olamıyorum açıkçası..
bir de geçmişte yapmış olduğum şeyleri, okuduğum kitapları, izlediğim filmleri, dinlediğim şarkıları bir de 30 lu yaşların getirdiği olgunlukla yapmaya başladım..tekrar sarıp başa alıp yapıyorum..ve o zaman bana ne hissettiriyorsa yine aynı şeyleri hissediyorum nedense..tuhaf hissediyorum kendimi ve o zamanları özlüyorum deli gibi ya da başlıyorum ağlamaya..ayy diyorum yeşocan kendine gel senin hissetmek istediğin neyken ne yapıyorsun?neden böyle hissediyorum bilmiyorum ama etrafımdaki her şeyi çok yoğun duygularla yaşıyorum..küçük bir çocuğu severken, yaşlı bir amcayla konuşurken, komşumu dinlerken, küçükbeyle bir anı paylaşırken nevamla oyun oynarken, her zaman ve her yerde..
bu durum ne zamana dek böyle devam eder bilemesem de son günlerde durumum böyle :(
Foto Sultanahmet meydanı
Ablacım ve ben
Sene 1988.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)